Gündem
G-7’de ilk adım Fransa’dan geldi: Paris, Orta Doğu barışına yeni rota çizmeye hazırlanıyor
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Filistin Devleti’ni Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda resmen tanıyacaklarını açıkladı. Karar, Batı bloğunda yankı uyandırdı; destek ve tepkiler peş peşe geldi.

Cumhurbaşkanı Macron, Fransa’nın “tarihi ve kalıcı bir Orta Doğu barışına olan bağlılığı” çerçevesinde Filistin Devleti’ni tanıyacağını duyurdu.
Bu adımla Fransa, G-7 ülkeleri içinde Filistin’i tanıyan ilk ülke konumuna geldi. Tanıma kararı, Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nda resmileşecek.
Sert tepkiler ve güçlü destek
- İsrail Başbakanı Netanyahu kararı “teröre ödül” olarak tanımlarken,
- ABD Senatörü Rubio “düşündürücü bir hata” dedi.
- Filistin yönetimi, kararı halkın kaderini tayin hakkına verilen “güçlü destek” olarak değerlendirdi.
- İrlanda, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeler adımı olumlu karşıladı.
Stratejik konferans ve çözüm hedefi
Fransa, 28–29 Temmuz’da New York’ta yapılacak uluslararası konferansta:
- Hamas’ın silahsızlandırılması,
- Filistin Otoritesi’nin reformu,
- İsrail’e güvenlik garantileri
gibi başlıkları kapsayan bir iki devletli çözüm yol haritası oluşturmayı amaçlıyor. Macron’un planı, bu süreci diplomatik baskıyla pekiştirmek.
Avrupa için yeni bir çizgi mi?
Fransa bu adımla, ABD ve Almanya’nın ihtiyatlı çizgisinden ayrıldı. Macron’un hedefi, AB içinde ortak tutum oluşturmak ve Fransa’nın Orta Doğu’da etkisini artırmak. Tel Aviv’deki büyükelçilik görevlisinin geri çağrılması ise Paris’in kararlılığını diplomatik zemine taşıdığını gösterdi.
7 Ekim sonrası yeni bir rota
7 Ekim 2023’te başlayan İsrail-Gazze savaşının ardından artan sivil kayıplar, Fransa’nın barış sürecini yeniden gündeme taşımasına neden oldu. Macron’un çıkışı, iki devletli çözümün meşrulaştırılması ve Batı içinde yeni bir diplomatik merkez oluşturma çabası olarak görülüyor.
Fransa, BM Genel Kurulu’nda Filistin Devleti’ni tanıyarak tarihi bir diplomatik hamleye hazırlanıyor. Macron’un kararı, hem G-7 ülkeleri üzerinde baskı unsuru hem de Orta Doğu barış sürecinde yeni bir Avrupa rolünün başlangıcı olarak okundu.