Gündem
Foreign Affairs/Henri Barkey: Erdoğan Dönemi Sona mı Eriyor?
Erdoğan, üçüncü kez aday olabilmek için ya erken seçim ilan ettirmek ya da anayasa değişikliği yapmak zorunda. Ancak kamuoyu desteği azalmış bir lider için bu yollar artık eskisi kadar erişilebilir değil. Parti içinde ve dışında eleştirilere tahammül gösteremeyen Erdoğan, hâlâ yasaklarla, tutuklamalarla ve baskılarla süreci yönetmeye çalışıyor.

İmamoğlu’nun Tutuklanması Rejimi Sarsarken Muhalefeti Bütünleştiriyor
Popülist ve otoriter liderlik tarzıyla 20 yılı aşkın süredir Türkiye’yi yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarının en büyük sınavıyla karşı karşıya. Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun evi 200 polisle basıldı, ardından hakkında uydurma suçlamalarla tutuklama kararı çıkarıldı. Bu olay, Erdoğan’ın kontrol etmekte zorlandığı yeni bir muhalefet dalgasını tetikledi.
İmamoğlu’nun gözaltına alınması, Türkiye genelinde kitlesel protestolara yol açtı. İstanbul’daki bazı gösterilere bir milyonu aşkın kişi katıldı. Gençlerin öncülük ettiği bu protestolar sadece sokaklarda değil, aynı zamanda sosyal medya kampanyaları, ekonomik boykotlar ve sivil itaatsizlik eylemleriyle de sürdürüldü.
Erdoğan’ı Zayıflatan Hamle: İmamoğlu’nu Hedef Almak
İmamoğlu’nun tutuklanması, Erdoğan’ın otoriterliğini pekiştirme çabasından çok, zayıflayan siyasi konumunu koruma girişimi olarak yorumlanıyor. 2024 yerel seçimlerinde AKP’nin büyük şehirlerde kaybetmesi ve son anketlerde Erdoğan’a yönelik olumsuz görüşlerin artması, iktidarın dayandığı zemini sarsmış durumda. Pew Research tarafından yapılan Mart 2024 tarihli bir araştırmaya göre, Türk halkının %55’i Erdoğan’a olumsuz bakıyor.
İmamoğlu, halkla kurduğu samimi iletişim, hizmet odaklı belediyecilik anlayışı ve muhalefet içinde güçlü liderlik pozisyonuyla Erdoğan’ın uzun süredir karşılaşmadığı düzeyde etkili bir rakip olarak öne çıkıyor. Onu tutuklamak, Erdoğan’ın siyasi manevra alanını genişletmekten çok daraltıyor.
Otoriterliğin Karanlık Yüzü: Siyasi Tutuklamalar ve Hukuksuzluk
Erdoğan daha önce de siyasi rakiplerini tutuklamıştı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş 2016’dan beri cezaevinde. Gezi Parkı protestolarının finansörü olduğu iddia edilen iş insanı Osman Kavala ise müebbet hapisle cezalandırıldı.
2016’daki başarısız darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal sürecinde 125 binden fazla kişi görevden alındı. 2017 referandumu ile parlamenter sistem kaldırıldı, kuvvetler ayrılığı yok edildi, yargı ve yasama yürütmenin gölgesine girdi.
2014-2020 yılları arasında 160 binden fazla kişi “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla soruşturuldu. Erdoğan’ın siyasi istikrar görüntüsü altında aslında ne kadar kırılgan bir sistem kurduğu bu gelişmelerle ortaya çıkıyor.
Ekonomi ve İş Dünyası da Tepkili
İmamoğlu’nun tutuklanması ekonomik göstergelere de olumsuz yansıdı. Türk lirası değer kaybederken, Borsa İstanbul’da devre kesiciler peş peşe devreye girdi. Merkez Bankası yalnızca iki günde 46 milyar dolarlık rezerv satışıyla piyasaya müdahale etmek zorunda kaldı.
Türkiye’nin en büyük iş dünyası örgütü TÜSİAD’ın başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, hükûmetin mahkeme kararı olmadan şirket varlıklarına el koymasını eleştirince Erdoğan tarafından “dezenformasyon yaymak” suçlamasıyla hedef alındı. Bu gelişmeler, yatırım ortamının ne denli kırılganlaştığını ve kuralsızlık algısının ne kadar derinleştiğini gösteriyor.
Halkta Değişen Algı: Erdoğan Artık “Yenilmez” Değil
İmamoğlu’nun gözaltında olmasına rağmen halk nezdindeki etkisi büyüyor. KONDA’nın son anketine göre halkın %67’si Erdoğan’ın yeniden seçilmesini ülke için “zararlı” buluyor. %60’tan fazlası ise İmamoğlu hakkındaki suçlamaların asılsız olduğuna inanıyor.
İmamoğlu’nun partisindeki cumhurbaşkanlığı aday belirleme süreci, tutuklamasına rağmen sürdü. Seçime dört gün kala yapılan önseçimlere 15 milyondan fazla yurttaş katıldı. Bu, Erdoğan’a karşı verilen toplu ve barışçıl bir direnişin simgesi hâline geldi.
Kürt Açılımı ve Bahçeli Faktörü
2024 sonbaharında MHP lideri Devlet Bahçeli, HDP temsilcileri ve Abdullah Öcalan ile sınırlı bir diyalog başlattı. Mayıs 2025’te PKK, 40 yıllık silahlı mücadelesini sona erdirdiğini ilan etti. Erdoğan bu süreci desteklese de, söylemleri güvenlik odaklı ve mesafeli kaldı.
Kürt hareketi artık temel talebini açıkça dile getiriyor: Demokratikleşme. Ancak Erdoğan’ın bu talebi karşılaması, inşa ettiği otoriter yapıyı çözmesi anlamına geliyor. Bahçeli’nin desteğini kaybetmesi ise iktidar koalisyonunun çoğunluğunu riske sokabilir.
Erken Seçim veya Anayasa Değişikliği: Her Yol Zor
Erdoğan, üçüncü kez aday olabilmek için ya erken seçim ilan ettirmek ya da anayasa değişikliği yapmak zorunda. Ancak kamuoyu desteği azalmış bir lider için bu yollar artık eskisi kadar erişilebilir değil. Parti içinde ve dışında eleştirilere tahammül gösteremeyen Erdoğan, hâlâ yasaklarla, tutuklamalarla ve baskılarla süreci yönetmeye çalışıyor.
Ancak bu yöntemlerin sınırına ulaşılmış görünüyor. Türkiye’nin çok partili yapısından tek parti rejimine geçiş riskini artıran bu tutumun devamı, Erdoğan’ın mirasını daha da karartabilir.
Sonuç: Erdoğan Giderken Ne Bırakacak?
Recep Tayyip Erdoğan hâlâ kendi siyasi sonunu şekillendirme şansına sahip. Yumuşak bir geçişe öncülük ederek tarih önünde daha onurlu bir pozisyon kazanabilir. Ancak bugüne kadarki davranış biçimi bunun pek mümkün olmadığını gösteriyor.
İmamoğlu’nun yükselişi, Erdoğan’ın çöküşünün sembolü haline gelmiş durumda. Türkiye, artık yeni bir liderliğe ve yeniden demokrasiye dönüşe hazır görünüyor.
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Abonelik ücretlidir. Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]