Gündem
İktidarın hedefi: “Sadık sermaye” yapılanması mı?
T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na göre, Son aylarda Türkiye’de operasyonların odağı belediyelerden finans, medya ve özel sektör şirketlerine kaymış durumda. İktidara ve iktidar ortağı MHP’ye yakın olduğu düşünülen kişi ve kurumların da hedef alınması, kulislerde farklı senaryoların konuşulmasına yol açıyor. En dikkat çekici iddialardan biri ise iktidarın, siyasi geleceğini garanti altına alacak “kendisine sadık bir sermaye yapısı” oluşturma arayışı.
T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na göre, Son aylarda Türkiye’de operasyonların odağı belediyelerden finans, medya ve özel sektör şirketlerine kaymış durumda. İktidara ve iktidar ortağı MHP’ye yakın olduğu düşünülen kişi ve kurumların da hedef alınması, kulislerde farklı senaryoların konuşulmasına yol açıyor. En dikkat çekici iddialardan biri ise iktidarın, siyasi geleceğini garanti altına alacak “kendisine sadık bir sermaye yapısı” oluşturma arayışı.
Operasyonların yönü değişti
Bir süredir kamuoyunun gündeminde, belediyelere yönelik soruşturmalar yerine holdingler, şirketler, medya kuruluşları ve tanınmış isimlere uzanan operasyonlar yer alıyor. Buna, ünlü isimlerin gözaltına alındığı ve kamuoyunda “uyuşturucu soruşturmaları” başlığı altında tartışılan dosyalar da eklendi.
Dikkat çeken nokta, bu operasyonların önemli bir bölümünün muhalif yapılardan ziyade, iktidara yakın ya da en azından öyle bilinen kişi ve kurumlara yönelmesi. Bu durum, “ne oluyor?” sorusunu beraberinde getirirken, Ankara kulislerinde farklı yorumların dolaşmasına neden oluyor.

Kulislerde konuşulan senaryolar
Siyasi kulislerde dile getirilen yorumlar oldukça çeşitli. Kimi değerlendirmeler, AKP ile MHP arasındaki gerilime işaret ederken, kimi analizler AKP içindeki kliklerin çatıştığını öne sürüyor. Daha ileri giden yorumlarda ise Erdoğan sonrası döneme hazırlık kapsamında bir güç mücadelesi yaşandığı iddiası dillendiriliyor.
Ancak tüm bu senaryolar arasında, genellikle arka planda kalan fakat giderek daha fazla önem kazanan bir başlık öne çıkıyor: İktidarın, kendisine mutlak sadakat gösterecek bir sermaye yapısı oluşturma isteği.
Medyada sarsıcı değişim
Bu çerçevede en dikkat çekici örneklerden biri medya alanında yaşanan gelişmeler oldu. Uzun süre “dokunulmaz” kabul edilen kurumlar arasında gösterilen Habertürk’ün Ciner Holding tarafından ani bir kararla satılması, ardından yeni sahibi Can Holding’in iktidara yakın ilişkilerine rağmen kayyım süreciyle karşı karşıya kalması dikkat çekti.
Benzer şekilde, iktidara yakınlığıyla bilinen bazı medya figürlerinin tutuklanması, özel hayatlarının deşifre edilmesi, medya kuruluşlarında ani el değiştirmeler, kapanmalar ve toplu işten çıkarmalar zincirleme şekilde yaşandı. Bu tablo, iktidara yakın medyada dahi ciddi bir kafa karışıklığına yol açtı.
Bir yandan “masumiyet karinesi” ve “özel hayata saygı” vurguları yapılırken, diğer yandan operasyonların en mahrem ayrıntılarına kadar yazılması, medyadaki ikili tutumu gözler önüne serdi.
Ortak adres: İstanbul Başsavcılığı
Söz konusu soruşturmaların büyük bölümünde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı öne çıkıyor. Başsavcılık, son dönemde finans, medya ve dijital platformlar dahil olmak üzere pek çok alanda ses getiren operasyonlara imza atıyor.
Bu noktada kritik soru şu: Muhalif belediyelerle sınırlı olduğu söylenen soruşturmalar neden önce finans sektörüne, ardından medyaya yöneldi? Dijital platformlardan haber kanallarına kadar geniş bir yelpazede yasa dışı bahis bağlantılarının mercek altına alınması, yalnızca ani bir politika değişikliğiyle mi açıklanabilir?
“Sadık sermaye” arayışı iddiası
Kulislerde sıkça dile getirilen ancak açıkça konuşulmayan iddialardan biri, iktidarın “duruma göre pozisyon alan” ve farklı siyasi ihtimallere karşı kendini güvenceye almaya çalışan sermaye gruplarından rahatsız olduğu yönünde.
İddiaya göre, iktidarın bilgisi dışında AKP sonrası döneme dönük ilişkiler kurmaya çalışan bazı isimler net biçimde biliniyor ve operasyonların bir kısmı bu zeminde şekilleniyor. Bu perspektiften bakıldığında, yaşananların yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik bir yeniden dizayn süreci olduğu öne sürülüyor.
Uyuşturucu dosyaları gibi bazı başlıkların ise gerçekten “taşları yerinden oynatacak” nitelikte olduğu ve bu alanda daha fazla sonucun ortaya çıkabileceği ifade ediliyor.
Medyada yeni bir dönem mi?
Önümüzdeki dönemde, TMSF’ye devredilen medya kuruluşlarının görece düşük bedellerle satılması ve bugüne kadar bu alanda yer almayan yeni aktörlerin medya üzerinde söz sahibi olması ihtimali de kulislerde konuşuluyor. Bu adımların, medya yapısında köklü bir dönüşümün habercisi olabileceği değerlendiriliyor.
Ankara kulislerinde hâkim olan görüş ise net: Bu operasyonlar henüz bitmiş değil. Yeni dosyalar ve yeni hedefler gündeme gelmeye devam edebilir.
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz?
Raporlarımız kurumsal müşterilere yöneliktir. Abonelik ücretlidir.
Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]
