Sosyal Medya

Genel

Türkiye’nin Suriye Stratejisinde Yeni Dönem: Neo-Osmanlıcılık Etiketi Gerçekleri Yansıtmıyor

Anıl Can Özgün'ün analizine göre, Türkiye’nin Suriye politikası Neo-Osmanlıcılıktan çok Realpolitik ekseninde ilerliyor. Erdoğan hükümetinin bölgesel hamleleri ideolojik değil, stratejik çıkarlarla şekilleniyor.

Türkiye’nin Suriye Stratejisinde Yeni Dönem: Neo-Osmanlıcılık Etiketi Gerçekleri Yansıtmıyor

Anıl Can Özgün’ün analizine göre, Türkiye’nin Suriye politikası Neo-Osmanlıcılıktan çok Realpolitik ekseninde ilerliyor. Erdoğan hükümetinin bölgesel hamleleri ideolojik değil, stratejik çıkarlarla şekilleniyor.

2024 sonunda Beşar Esad rejiminin düşmesiyle birlikte, uluslararası analizlerde Türkiye’nin Suriye politikası yeniden “Neo-Osmanlıcılık” ekseninde ele alınmaya başladı. Ancak uzman Anıl Can Özgün’e göre bu etiket, mevcut gerçekliği karşılamıyor. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nu ihya etmeye değil, bölgesel çıkarlarını korumaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zaman zaman Türkiye’yi mazlumların hamisi olarak sunan söylemler kullansa da, dış politika analizleri bu retoriğin ötesine geçmeli. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik hamleleri, ideolojik değil, tamamen jeopolitik ve güvenlik temelli.

Neo-Osmanlıcılık: Tanımı Belirsiz, Kullanımı Tartışmalı

“Neo-Osmanlıcılık” terimi, özellikle eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabıyla birlikte uluslararası literatürde öne çıksa da, Türk dış politikasında bu kavramı sahiplenen pek çıkmadı. Batı’da ise bu terim, Türkiye’nin Batı normlarına uymayan ya da çatışan her hamlesi için kolayca kullanılan bir etiket haline geldi.

Suriye özelinde bu yaklaşım analitik bir sorun yaratıyor. Esad rejiminin çökmesinden sonra Türkiye’nin rolü ve hedefleri fazla abartıldı. Ankara’nın Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile temas kurduğu iddiaları doğru olsa da, Halep’in düşüşü hem Türkiye’yi hem de HTŞ’yi şaşırttı.

Türkiye-Suriye Yakınlaşması: Zorunlu Bir İşbirliği

Yeni Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şaraa, Türkiye ile işbirliğine açık bir politika izliyor, ancak bir “vekalet devleti” olmaktan uzak. Savaşla harap olmuş ülkesini yeniden inşa etmeye çalışan Şaraa, hem Türkiye hem Avrupa hem de Körfez ülkeleriyle dengeli ilişkiler kurma çabasında.

Suriye ordusunun çöküşü sonrası Türkiye’den yardım istemesi, Ankara’nın güvenlik kurumlarında artan etkisini açıklıyor. ABD, Rusya, İran veya İsrail’in eğitmen olarak devreye girmesi Şam için kabul edilemez olurdu. Alternatif olmadığı için Türkiye devreye girdi.

Bu durum yüzeyde Neo-Osmanlıcılık algısı yaratabilir, ancak gerçek daha farklı: Türkiye için Suriye önemli bir ekonomik ve stratejik partner olabilir. Dahası, Türkiye’nin yıllardır süren ekonomik darboğazı da bu ilişkiyi karşılıklı bağımlılığa dönüştürüyor.

Kürt Meselesi ve Güvenlik Odaklı Yaklaşım

Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumlara yönelik operasyonlar genellikle Neo-Osmanlıcılık ile ilişkilendirilse de, Özgün’e göre bu politikaların temelinde millî güvenlik endişeleri var. PKK bağlantılı unsurların Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içinde yer alması, Ankara’yı harekete geçiren esas faktör.

Ankara, PYD/SDG’nin PKK’dan tamamen arındırılması ve Suriye ordusuna entegre edilmesi şartıyla siyasi çözüm arayışına açık olduğunu defalarca belirtti. Bu, ideolojik değil gerçekçi bir pozisyon.

Rusya ile İlişkiler: Dengeli ve Hesaplı

Ankara’nın Rusya ile ilişkileri de realist bir çizgi izliyor. Türkiye, bir yandan Moskova ile diplomatik bağlarını korurken, diğer yandan Suriye, Libya, Kafkasya ve Ukrayna’da Rus nüfuzunu dengelemeye çalışıyor. Bu çift taraflı strateji, klasik “denge siyaseti”nin modern versiyonu.

Tarihî Süreklilik: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Denge Politikası

Özgün’e göre, Türkiye’nin bugünkü dış politikası ideolojik bir kırılma değil, tarihsel sürekliliğin bir uzantısı. Osmanlı döneminde bile ideolojik değil çıkar temelli ittifaklar kuruldu. Kanuni Sultan Süleyman’ın Katolik Habsburglara karşı Fransa ile ittifakı bunun en iyi örneklerinden.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin ilk yıllarındaki temkinli dış politikası, bu yaklaşımı devam ettirdi. Soğuk Savaş dönemi Batı’ya tam angajman hariç tutulursa, Türkiye her zaman denge politikasına sadık kaldı. Bugünkü çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye yeniden bu tarihi çizgiye dönmüş durumda.

Sonuç: İdeolojik Değil, Pragmatik Bir Ankara

Türkiye artık sadece Batı’nın sadık bir müttefiki değil. Kendi ulusal çıkarlarını önceleyen, gerektiğinde Batı’dan bağımsız hareket eden bir aktör. Neo-Osmanlıcılık iddiaları bu yeni gerçekliği analiz etmekte yetersiz kalıyor.

Batılı politika yapıcılar, Türkiye’yi ideolojik kalıplar yerine, bölgesel güç dengeleri içinde esnek ve çıkar odaklı bir aktör olarak değerlendirmeli. Suriye’de istikrar ve bölgesel işbirliği ancak bu tür gerçekçi bir yaklaşımla mümkün olabilir.

Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Raporlarımız kurumsal müşterilere yöneliktir. Abonelik ücretlidir. Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler