Genel
John Paul Rathbone/FT: Erdoğan Reformlara Direndi Ama Ekonomik Gerçekler Onu Yakaladı
Türkiye ekonomisi, bir zamanlar Güney Kore gibi sanayi devi olma hayali kurarken, şimdi durgunluk içinde. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi şirketinden üçte biri geçen yıl faaliyet zararı açıkladı. İşsizlik yükseliyor, iflaslar artıyor, psikologlar bile seans iptallerinden şikayetçi. İktisatçıların bu tabloya verdiği yanıt net: Türkiye, Mehmet Şimşek’in yürüttüğü ekonomik reform programının getirdiği acı reçeteyi sindirmekte zorlanıyor.

İstanbul Kapalıçarşı’da dükkân işleten Tarkan Özbudak artık umutsuz. “İşler berbat,” diyor 55 yaşındaki seramik ustası. “Sadece büyük şirketler para kazanıyor.” Ama o büyük şirketler bile zor durumda.
Türkiye ekonomisi, bir zamanlar Güney Kore gibi sanayi devi olma hayali kurarken, şimdi durgunluk içinde. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi şirketinden üçte biri geçen yıl faaliyet zararı açıkladı. İşsizlik yükseliyor, iflaslar artıyor, psikologlar bile seans iptallerinden şikayetçi.
İktisatçıların bu tabloya verdiği yanıt net: Türkiye, Mehmet Şimşek’in yürüttüğü ekonomik reform programının getirdiği acı reçeteyi sindirmekte zorlanıyor.
Reformlar Başarılı Gibi Görünüyordu
Şimşek, iki yıl önce Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandığında misyonu netti: Türkiye’yi hiperenflasyon ve ödemeler dengesi krizinden kurtarmak. Uluslararası yatırımcılar kısa sürede Şimşek’in ortodoks para politikalarına dönüşünü olumlu karşıladı.
Enflasyon %75’ten %40’a düştü, Merkez Bankası rezervleri yeniden 50 milyar doların üzerine çıktı, kur korumalı mevduat sistemi küçüldü. ABD Başkanı Trump’la sıcak ilişkiler ve Avrupa’nın Türkiye’yi Rusya’ya karşı stratejik ortak görmesi Erdoğan’ın dış politikasına da moral verdi.
Ancak tüm bu iyileşmeler 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanmasıyla sekteye uğradı. Geniş sokak protestoları, finansal panik ve Merkez Bankası’nın rezerv yakmak zorunda kalmasıyla ekonomi yeniden kırılganlaştı.
Ekonomide Sert Fren, Siyasette Gerilim
Şimşek’in politikaları ticari kredi faizlerini %60’a çıkardı. Bu oran hem şirketlerin finansmana erişimini zorlaştırdı hem de iflas dalgasını başlattı. Yılın ilk beş ayında yaklaşık 1000 şirket konkordato başvurusunda bulundu. Uluslararası yatırımcılar da yeniden Türkiye’den çıkışa geçti.
Ankara merkezli düşünce kuruluşu TEPAV’dan Selim Koru durumu şöyle özetliyor: “Herkes Erdoğan’ın hep kazandığını düşünüyor. Ama bu düşünce bir noktada insanı kör eder.”
Erdoğan’ın U Dönüşü ve Ekonomik Bedel
Eylül 2023’te Erdoğan “Faizi şeytan olarak gören” eski söylemini bir kenara bırakıp enflasyonu tek haneye düşürme sözü verdi. Bu radikal U dönüşü Türkiye’nin 70’li yıllardaki ithal ikameci modeline sırtını dönmesiydi.
Ancak Erdoğan ekonomisinin üzerine inşa edildiği krediye dayalı büyüme modeli 2022 sonuna gelindiğinde çöküşe geçti. O dönemde reel faiz -%75’ti, bütçe açığı %6’ya ulaştı, Merkez Bankası net rezervleri -60 milyar dolardı. Üstelik KKM sistemi nedeniyle kur arttıkça devasa bir kamu yükü doğuyordu.
Mart 2024’e gelindiğinde bu yük hafiflemiş, piyasa sakinleşmişti. Ancak İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası siyasi belirsizlik tüm dengeleri yeniden bozdu. Merkez Bankası yaklaşık 50 milyar dolar harcayarak döviz kurunu savundu, faizleri tekrar artırdı. Bu da toparlanma sürecini geciktirdi.
Hukuk Krizi Yatırımı Kaçırıyor
Siyasi baskılar sadece ekonomiye değil, yatırım ortamına da zarar verdi. TÜSİAD’ın iki yöneticisinin tutuklanması iş dünyasında endişe yarattı. Bir iş insanı şunları söyledi: “Yüksek enflasyonla yaşayabiliriz ama hukuk güvencesi olmadan yatırım yapamayız.”
Avrupalı şirketler de yatırım planlarını askıya aldı. TD International CEO’su Jay Truesdale, “Batılı hükümetler Erdoğan’a sessiz kalıyor. Ama yatırımcılar şu soruyu soruyor: Ekonomi krize girerse bizi kim koruyacak?” diyor.
Anketlere göre, Erdoğan’ın kendi seçmeninin %45’i bile ekonomiyi “kötü” ya da “çok kötü” buluyor. Reformların siyasi bedeli ağır. Birçok kişi, Erdoğan’ın Şimşek’i görevden alabileceğinden endişe ediyor.
Düşük Faiz Hayali Tehlikeli Olabilir
Bugüne dek dört Merkez Bankası başkanını görevden alan Erdoğan’ın reform ekibini feda etmesi halinde piyasalarda kriz yaşanacağı belirtiliyor. Türk mevduatlarının %40’ı hâlâ dolar cinsinden. Reformların terk edilmesi halinde bu oran hızla artabilir ve kur krizi tetiklenebilir.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın eski Türkiye baş ekonomisti Roger Kelly, “Krediyle büyüme modeli tükendi. Erdoğan hem piyasaları hem seçmeni aynı anda memnun edemez,” diyor.
Gelecek Umutlu Olabilir Ama Zor
Türkiye’nin üretim yapısı, güçlü bankaları, genç nüfusu ve stratejik konumu hâlâ umut veriyor. PKK ile süren barış görüşmeleri, Suriye’deki yeniden inşa fırsatları ve turizm gelirleri önemli potansiyeller sunuyor.
Ancak bu vizyonun gerçekleşmesi için sadece para politikasına değil, yapısal reformlara ve hukukun üstünlüğüne ihtiyaç var. Türkiye, Dünya Adalet Projesi’ne göre 142 ülke içinde 117’nci sırada yer alıyor; bu da yatırımcıları kaçırıyor.
IMF’ye göre, Türk şirketlerinin beşte biri “zombi şirket” statüsünde ve hayatta kalmak için kamu desteğine ihtiyaç duyuyor.
Şimşek’in reformları ekonomiyi yeniden rayına oturtmak için önemli ama yetersiz. Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme modeline geçebilmesi için yatırım ortamını iyileştirmesi, yargı bağımsızlığını sağlaması ve politik istikrarı yeniden tesis etmesi gerekiyor.
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Raporlarımız kurumsal müşterilere yöneliktir. Abonelik ücretlidir. Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]