Genel
Aslı Aydıntaşbaş: Türkiye ve İsrail, çatışmaya sürüklenme riskiyle karşı karşıya
İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaş, Orta Doğu’daki güç dengesini yeniden şekillendirdi. Bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan cesaretlenmiş bir İsrail; hayatta kalmaya çalışan zayıflamış bir İran rejimi; ve başka bir uzun soluklu çatışmanın içine çekilmekte isteksiz olan kararsız bir Amerika Birleşik Devletleri... En tehlikeli sonuç ise İran’la daha fazla çatışma değil; Türkiye ile İsrail arasında daha sert bir rekabetin ortaya çıkması olabilir.

İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaş, Orta Doğu’daki güç dengesini yeniden şekillendirdi. Bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan cesaretlenmiş bir İsrail; hayatta kalmaya çalışan zayıflamış bir İran rejimi; ve başka bir uzun soluklu çatışmanın içine çekilmekte isteksiz olan kararsız bir Amerika Birleşik Devletleri… En tehlikeli sonuç ise İran’la daha fazla çatışma değil; Türkiye ile İsrail arasında daha sert bir rekabetin ortaya çıkması olabilir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yakın zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Ankara’daki yeni ruh halini şöyle özetledi: “Ortada bir Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen veya İran sorunu yoktur — ama açıkça bir İsrail sorunu vardır.” Bu ifade, İsrail’in bölgedeki yeri hakkındaki Türk düşüncesindeki değişimi yansıtıyor; bir zamanların müttefiki, sonra rakibi olan İsrail artık doğrudan bir hasım olarak görülmeye başlandı. Ankara, İsrail’in kendinden emin duruşu ve bölgenin yeni hegemonu kimliğiyle rahatsızlık duyuyor — bu rolü uzun süredir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arzuluyordu.
Erdoğan’ın kilit müttefiklerinden Devlet Bahçeli ise İsrail’i “Anadolu’yu kuşatmaya” ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı. Bir zamanlar yalnızca sansasyonel başlıklarda yer bulan bu düşünceler artık Türk bürokrasisi ve ana akım medyada marjinal değil.
Bu takıntının bir yansıması da İsrail’de görülüyor. Güvenlik kurumlarının bazı kesimleri, Türkiye’nin bölgedeki etkisini uzun vadeli bir tehdit olarak değerlendiriyor ve bunu “İran’dan daha tehlikeli” buluyor. Erdoğan’ın Hamas’a verdiği açık destek, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinden sert tepkiler aldı. Bu da zehir zemberek açıklamalara ve İsrail’in uzun süredir tehdit olarak gördüğü Suriyeli Kürtlerle yakınlaşmasına yol açtı. Zaten istikrarsız olan bir bölgede, iki güçlü askeri kuvvete sahip ABD müttefikinin çatışması, kırılgan güç dengesini daha da bozabilir.
Bu çatışma hem ideolojik hem de jeopolitik bir nitelik taşıyor. Erdoğan hükümeti, Sünni İslamcı popülizmi Türk milliyetçiliğiyle harmanladı ve bu yaklaşım, Türkiye’nin yurt dışında bir güç haline geleceğini vaat eden “Türkiye Yüzyılı” platformuyla simgeleniyor. İsrail’de ise aşırı sağcı bir koalisyon, İsrail’in kaderine dair benzer şekilde belirleyici bir bakış açısına sahip ve Lübnan, Gazze ve Suriye’de askeri üstünlük peşinde. Bu rekabetçi dünya görüşleri, uzlaşmaya çok az alan bırakıyor.
Suriye, çatışma için en yakın cephe konumunda. 2024 sonlarında Esad rejiminin çöküşünden bu yana her iki ülke de savaş sonrası düzeni şekillendirmeye çalışıyor. Türkiye, müttefiklerinin artık iktidarda olduğu Suriye’de etkisini artırdı ve Ankara’ya yakın, istikrarlı, merkezi bir hükümet için bastırıyor. Türkiye, halihazırda kuzey Suriye’nin geniş kesimlerini kontrol ediyor ve ülke genelinde ekonomik ve askeri varlığını artırmak istiyor. Öte yandan İsrail, hava saldırılarını yoğunlaştırdı ve Kürtler ile Dürzilerin özerkliğini desteklediğini ifade etti; çünkü Suriye’nin yeni yöneticilerini cihatçı kökenlerinden dolayı şüpheyle izliyor.
Gerilimler, Nisan ayında İsrail’in Türkiye’ye tahsis edilmiş bir üs bölgesini bombalamasıyla zirve yaptı. Şu anda bir askeri iletişim hattı var ancak daha geniş diplomatik temaslar donmuş durumda. Türkiye ise İran savaşından kendi sonuçlarını çıkarmış görünüyor. İsrail’in İran askeri liderliğini hedef alarak yok etmesi, üstün hava gücü ve istihbarat kapasitesinin sert bir hatırlatıcısı oldu. Ankara, kendi kırılganlıklarını telafi etmeye yönelik adımlar atıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Netanyahu ve Erdoğan ile olan iyi ilişkilerini bu çatışmayı yönetmek için kullanmalı. Gazze savaşının sona ermesi, Türkiye’nin tepkilerini hafifletebilir, ancak iki ülke arasındaki uzun vadeli rekabetin kolayca ortadan kalkması beklenmemeli.
On yıllar boyunca ABD’li politika yapıcılar, Türkiye ve İsrail’i bölgesel istikrarın vazgeçilmez — her ne kadar zorlayıcı — iki müttefiki olarak değerlendirdi. Şimdi bu iki direk birbirine doğrudan baskı yapıyor. İran’ın zayıflamasıyla birlikte, Washington ve müttefiklerinin bir sonraki Orta Doğu sınavının, en yakın iki ortağı arasındaki rekabetten gelebileceğini görmeleri gerekiyor.
Kaynak: FT
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Raporlarımız kurumsal müşterilere yöneliktir. Abonelik ücretlidir. Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]