Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

Tahvil ve Hisse Piyasalarında Yeni Strateji: Volatiliteyi Satmak

2025 yılının ilk yarısına dair finansal değerlendirmelerde, faiz oranlarındaki geniş dalgalanma aralığı ve yapay zekâ gibi yapısal dönüşümler ön plana…

Tahvil ve Hisse Piyasalarında Yeni Strateji: Volatiliteyi Satmak

2025 yılının ilk yarısına dair finansal değerlendirmelerde, faiz oranlarındaki geniş dalgalanma aralığı ve yapay zekâ gibi yapısal dönüşümler ön plana çıkıyor. Yılın başında %4,56 seviyesinde bulunan 10 yıllık tahvil faizi, yıl ortasında %3,86’ya kadar geriledikten sonra yeniden %4,27 civarında dengelenmiş durumda. Bu sert iniş-çıkışlar, piyasaların farklı dönemlerde tüm olasılıkları fiyatladığını düşündürse de, hâlâ fiyatlanmamış unsurlar olduğu belirtiliyor.

Bu noktada dikkat çeken en önemli strateji, hem hisse hem de tahvil piyasalarında “volatilite satmak” olarak öne çıkıyor. Piyasaların öngörülebilir sınırlar içinde hareket ettiği bu dönemde, yatırımcıların fiyat dalgalanmalarına karşı pozisyon alarak getiri sağlama şansı yakaladığı vurgulanıyor. Özellikle belirli fiyat aralıklarında yaşanan yönlü hareketler sayesinde, yatırımcıların her iki yönde de avantaj elde edebildiği ifade ediliyor. Volatilitenin satışa uygun olduğu bu dönem, faiz ve hisse senedi piyasalarında kısa vadeli stratejilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.

Enflasyonda Yapısal Düşüş Beklentisi Güçleniyor

Kısa vadeli enflasyon endişeleri hâlâ gündemde olsa da, orta ve uzun vadede enflasyonun yapısal olarak gerileyeceği beklentisi artıyor. Bunun temel nedeni, üç aylık çekirdek TÜFE ortalamasının %1,7 seviyesine düşmüş olması ve bunun kalıcı bir trende dönüşme potansiyeli taşıması. Söz konusu düşüş, sadece parasal sıkılaşmanın değil, aynı zamanda teknolojik gelişmelerin de etkisiyle enflasyonun kalıcı olarak kontrol altına alınabileceği görüşünü destekliyor.

Otomasyon, yapay zekâ, verimlilik artışı ve robotik sistemler gibi alanlardaki ilerlemeler, ekonomik faaliyetlerin maliyetini düşürerek fiyat baskılarını azaltıyor. Bu gelişmelerin zamanla enflasyonu istikrarlı şekilde aşağı çekeceği, mevcut fiyatlamalarda ise henüz bu beklentinin tam olarak yer bulmadığı ifade ediliyor. Bu bağlamda, piyasa katılımcılarının uzun vadeli pozisyon alırken bu dönüşümü dikkate almaları gerektiği belirtiliyor.

Beş Yıllık Tahvil Vadesi ve Sabit Getiride “Altın Çağ”

Yapılan değerlendirmelerde, sabit getirili menkul kıymetler için “altın çağ” ifadesi dikkat çekiyor. Bu dönemin sadece faiz oranlarından elde edilecek kazançlarla değil, aynı zamanda mevcut seviyelerde sunulan getiri imkanlarıyla da yatırımcılar için cazip olduğu vurgulanıyor. Özellikle beş yıllık tahvil vadelerinde konumlanan yatırım stratejilerinin, faiz beklentilerinin yeniden yapılandığı bu süreçte avantajlı olabileceği belirtiliyor.

Faiz oranlarının düşeceği yönündeki genel beklentiyle birlikte, kısa ve orta vadeli tahvillerin değer kazanma potansiyeli artıyor. Bunun yanı sıra, sabit getirili yatırım araçlarının sunduğu gelir seviyesinin tarihsel olarak yüksek olduğu ve bu seviyelerde yatırım yapmanın gelecekte avantaj sağlayabileceği değerlendiriliyor. Bu çerçevede yatırımcıların sadece kısa vadeli dalgalanmalara değil, uzun vadeli yapısal dönüşümlere de odaklanmaları gerektiği vurgulanıyor.

Teknolojik Devrim ve Makroekonomik Dönüşüm

Gelecek dönemde enflasyonun yönünü belirleyecek en önemli faktörlerden biri olarak yapay zekâ kaynaklı verimlilik artışı gösteriliyor. Günlük yaşamın her alanında etkisini artıran yapay zekâ ve dijitalleşme, üretim süreçlerinden hizmet sektörüne kadar birçok alanda maliyetleri düşürerek büyümeyi destekliyor. Bu durum sadece özel sektör için değil, kamu maliyesi açısından da büyük fırsatlar barındırıyor.

Ekonomideki bu verimlilik artışı sayesinde, borç yükünün daha kolay yönetilebileceği ve ekonomik büyümenin hızlanabileceği ifade ediliyor. Uzun vadede bu dönüşümün, özellikle gelişmiş ekonomilerin borç sürdürülebilirliği açısından rahatlatıcı etkiler yaratabileceği değerlendiriliyor. Borç dinamiklerinin iyileşmesi, kredi notlarını ve yatırım ortamını doğrudan etkileyeceğinden, bu makroekonomik dönüşüm piyasalar açısından önemli bir yapı taşı olarak öne çıkıyor.

Teknolojik gelişmelerin sadece üretkenlik değil, aynı zamanda ekonomik güvenlik ve dirençlilik üzerinde de etkili olacağına dikkat çekiliyor. Bu bağlamda yatırımcıların teknolojiye dayalı şirketleri ve tematik yatırımları portföylerine dahil etmeleri öneriliyor. Özellikle yazılım, bulut bilişim ve enerji soğutma teknolojileri gibi alt sektörler, bu dönüşümün lokomotifi olarak değerlendiriliyor.

Genel Değerlendirme: Yeni Bir Paradigma Başlıyor

2025 yılının ikinci yarısına girilirken, hem faiz politikaları hem de teknolojik gelişmelerin yön verdiği bir piyasa yapısı oluşuyor. Kısa vadede dalgalı görünüm devam etse de, orta ve uzun vadede enflasyonun kontrol altına alınacağı, faizlerin düşeceği ve ekonomik büyümenin daha verimli hale geleceği bir sürecin başlangıcına girildiği ifade ediliyor. Bu tablo, yatırımcılar için hem hisse senetleri hem de sabit getirili varlıklar açısından yeni fırsatlar sunuyor.

Özellikle volatilitenin yüksek olduğu dönemlerde stratejik satış pozisyonlarıyla kısa vadeli getiri sağlanabileceği, ancak asıl dönüşümün yapay zekâ ve verimlilik artışı gibi faktörlerle şekilleneceği belirtiliyor. Bu kapsamda yatırımcıların hem güncel makroekonomik gelişmeleri hem de uzun vadeli yapısal trendleri dikkate alarak portföylerini yeniden yapılandırmaları öneriliyor.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler