Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

Küresel Sistemin Çöküşü ve Türkiye’nin Paradoksal Konumu 

Tüm bu gelişmeler, 1945 sonrası liberal dünya düzeninin son nefeslerini verdiğini gösteriyor. İsrail'in cezasız kalan saldırganlığı, ABD'nin azalan hegemonyası, Avrupa'nın iç krizleri, Çin'in yükselişi ve bölgesel güçlerin yeni ittifak arayışları, sistemik bir dönüşümün habercisi.

Küresel Sistemin Çöküşü ve Türkiye’nin Paradoksal Konumu 
  1. Uluslararası Sistemin Yapısal Krizi ve Yeni İttifak Arayışları

Dünya siyaseti, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulmuş liberal düzenin çöküşü ile henüz tam olarak şekillenmemiş çok kutuplu sistem arasında tehlikeli bir geçiş döneminden geçiyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakı” önerisi, bu sistemik dönüşümün en radikal tezahürlerinden biri. Bahçeli’nin bu çıkışı, Türkiye’nin 1947’de Truman Doktrini ile başlayan Batı yöneliminden potansiyel bir kopuşu temsil ediyor.

İsrail’in Katar’daki Hamas heyetine düzenlediği saldırı, bölgesel güvenlik mimarisini temelden sarsmış durumda. ABD’nin en büyük Körfez üssünü barındıran Katar’ın bile güvende olmaması, Suudi Arabistan’ı Pakistan ile nükleer boyutu da içeren bir savunma anlaşmasına yöneltti. Pakistan Savunma Bakanı’nın “herhangi bir saldırıya ortak yanıt” açıklaması, NATO’nun 5. maddesini andıran bu anlaşmanın ciddiyetini ortaya koyuyor.

Suriye meselesindeki gelişmeler de bu karmaşayı derinleştiriyor. Eski Baas rejimi figürlerinden Menaf Tlas’ın Paris’te yeniden sahneye çıkması ve “ulusal ve seküler bir askeri konsey” önerisi, Fransa’nın eski manda topraklarındaki nüfuzunu yeniden canlandırma çabası olarak okunuyor. Bu durum, 1920’lerdeki Sykes-Picot düzeninin modern versiyonunu akla getiriyor.

Trump’ın İngiltere ziyareti sırasında gerçekleşen 150 milyar sterlinlik yatırım anlaşması ve yapay zeka işbirliği, Atlantik İttifakı’nın yeniden tanımlanma çabasını gösteriyor. Ancak Trump’ın göçmenlere karşı ordu kullanılması önerisi ve Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’a yönelik saldırıları, bu ittifakın da içsel çelişkilerle dolu olduğunu ortaya koyuyor.

  1. İç Politikada Otoriter Konsolidasyon ve Muhalefet Krizi

Türkiye’nin iç politikasında yaşananlar, klasik otoriter rejim inşasının ötesinde bir fenomen sunuyor. CHP’ye yönelik operasyonlar, “100 yılın en büyük yolsuzluk dosyası” tanımlaması ve Ekrem İmamoğlu’nun “suç örgütü yöneticiliği” ile suçlanması, muhalefetin sistematik olarak etkisizleştirilme sürecinin doruk noktası. İşadamı Aziz İhsan Aktaş’ın itirafları, CHP Genel Merkezi’nin belediye yolsuzluklarındaki rolünü açığa çıkarırken, siyasetin finansallaşmasının boyutlarını gözler önüne seriyor.

Emniyet teşkilatındaki FETÖ endişeleri ve “renklendirme” raporu başka bir boyutu ortaya koyuyor. MHP’ye yakın emniyet müdürlerinin tasfiye edildiği iddialarıyla başlayan tartışma, Devlet Bahçeli’nin “yeni bir paralel yapı” uyarısına dönüştü. Emniyet’in 382 sayfalık raporunda yer alan “FETÖ’cülerin ülkücü, solcu veya dinci görünerek kamuflaj yapması” tespiti, güvenlik bürokrasisindeki güven bunalımının derinliğini gösteriyor.

İç politikadaki bu kaos, belediye başkanlarının partilerinden istifa edip AKP’ye geçmeleriyle daha da derinleşiyor. “Ya kelepçe ya AKP rozeti” dayatması, 1950’lerdeki “ya DP’li ol ya köyüne yol yok” dönemini hatırlatıyor. Ancak dijital çağın farkı, bu baskıların sosyal medya üzerinden anlık olarak görünür hale gelmesi.

Emekli albay Orkun Özeller’in MHP liderine hakaret gerekçesiyle tutuklanması, ifade özgürlüğünün sınırlarını tartışmaya açtı. İlginç olan, DEM Parti’nin bu tutuklamaya sessiz kalması ve Voltaire’in meşhur “fikirlerinize karşıyım ama ifade hakkınızı savunurum” sözünün pratikte karşılık bulmaması.

 

III. Medya ve Kültürel Hegemonya Savaşları

ABD’de Jimmy Kimmel’ın programının yayından kaldırılması ve Trump’ın “eleştiren kanalların lisansları iptal edilmeli” açıklaması, otoriter eğilimlerin sadece Türkiye’ye özgü olmadığını gösteriyor. Umberto Eco’nun “Dan Brown aslında benim yarattığım bir karakter” esprisinde vurguladığı gibi, popüler kültür ile siyaset arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor.

Almanya’daki yerel seçimlerde AfD’nin yükselişi özellikle dikkat çekici. Kuzey Ren-Vestfalya gibi sosyal demokrasinin kalesi sayılan bir eyalette aşırı sağın yüzde 16.5 oy alması, 1930’lardaki Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşünü hatırlatıyor. Yeşiller Partisi’nin çöküşü ve Türkiye kökenli politikacıların bu ortamda öne çıkma çabaları, Avrupa’daki kimlik krizinin derinliğini ortaya koyuyor.

Marianna Patrona’nın “stratejik mağduriyet” kavramı üzerine yaptığı çalışma, modern popülizmin dilbilimsel mekanizmalarını açığa çıkarıyor. Trump’ın “Amerika yağmalandı” söylemi ile tarifeler arasında kurduğu bağ, mağduriyetin nasıl politika aracına dönüştürüldüğünü gösteriyor. Bu strateji, 1930’ların faşist söylemlerinden farklı olarak, demokratik mekanizmalar içinde işliyor.

2010’daki Ergenekon sürecine dair tartışmalar da bugünü anlamak için kritik. Mehmet Altan’ın “AKP’yi aşan bir irade Ergenekon’un peşinde… Dünya sistemi Türkiye’yi tedavi ediyor” sözleri, o dönemki liberal aydınların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını gösteriyor. “Yetmez ama evet” diyenlerin bugün CHP mitinglerinde yeniden belirmesi, Türk siyasetindeki döngüsel karakterin ironik bir tezahürü.

 

  1. Ortadoğu’da Westphalia Sonrası Düzen Arayışları

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım, uluslararası hukukun tamamen çöktüğünün kanıtı. ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde 14’e 1 oyla Gazze ateşkesi tasarısını veto etmesi, “kurallara dayalı düzen” söyleminin içinin ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Netanyahu’nun “Kudüs bizim şehrimiz” açıklaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hitler özentisi tipler” yanıtı, bölgedeki gerilimlerin söylemsel boyutunu ortaya koyuyor.

Küresel Sumud Filosu girişimi, sivil toplumun devletler-üstü bir dayanışma ağı kurma çabası olarak öne çıkıyor. İsrail’in bu filoya “terörist” demesi ve Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in “Ktzi’ot cezaevinde pişman olacaklar” tehdidi, Tel Aviv yönetiminin uluslararası normlara meydan okumasının boyutlarını gösteriyor.

Mısır ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ortak tatbikat yapması, Camp David düzeninden bu yana en önemli stratejik kayma olarak değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanı Sisi’nin İsrail’i ilk kez “hasım” olarak tanımlaması, Arap dünyasındaki paradigma değişiminin habercisi.

İspanya’nın İsrail’e yönelik sert tutumu ve Dünya Kupası boykot çağrısı, Avrupa’da da İsrail karşıtlığının yükseldiğini gösteriyor. Josep Borrell’in AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın gözden geçirilmesi talebi, ekonomik yaptırımların kapıda olduğunun işareti.

  1. Ekonomik Krizin Derinleşmesi ve Sosyal Maliyetler

Hazine ve Maliye Bakanı’nın “bu yıl başımıza gelmeyen kalmadı” açıklaması, ekonomik tablonun vahametini özetliyor. 7.9 trilyon liralık harcama, 1.4 trilyon liralık faiz ödemesi ve yüzde 30’luk enflasyon hedefi, Türkiye ekonomisinin sürdürülemez bir yörüngede olduğunu gösteriyor. İmamoğlu operasyonlarının 60 milyar dolarlık maliyeti, siyasi krizin ekonomik faturasını ortaya koyuyor.

Fransa’nın 3.4 trilyon dolarlık dış borcu ve Fitch’in not düşürmesi, Avrupa’nın motor ekonomisinin de alarm verdiğini gösteriyor. Frexit tartışmalarının yükselmesi, Euro bölgesinin geleceğini tehdit ediyor. Bu durum, 1929 Büyük Buhranı’ndan sonraki en ciddi sistemik krizi işaret ediyor.

  1. Gelecek Senaryoları: Üç Olası Yol

Kontrollü Geçiş Senaryosu: Türkiye’nin NATO ve AB ile bağlarını tamamen koparmadan, Çin ve Rusya ile stratejik ortaklıklar geliştirdiği bir denge politikası. Bu senaryoda TRÇ önerisi, pazarlık gücünü artırmak için kullanılan taktik bir hamle olarak kalır. Tarihsel örnek: 1960’larda Hindistan’ın hem Sovyetler hem ABD ile ilişkilerini sürdürmesi.

Blok Savaşları Senaryosu: Dünya’nın ABD-AB-İsrail ekseni ile Çin-Rusya-İran ekseni arasında keskin hatlarla bölündüğü yeni bir Soğuk Savaş. Bu durumda Türkiye gibi ara bölge ülkeleri taraf seçmeye zorlanır. Ekonomik ve teknolojik ayrışma derinleşir, küreselleşme tersine döner. Tarihsel örnek: 1950’lerde Kore ve Vietnam’ın bölünmesi.

Sistemik Çöküş Senaryosu: İsrail-İran savaşı, Tayvan krizi veya Pakistan-Hindistan nükleer gerilimiyle tetiklenen küresel kaos. Uluslararası ticaret çöker, enerji krizi derinleşir, göç dalgaları Avrupa’yı istikrarsızlaştırır. Tarihsel örnek: 1914’te Saraybosna suikastının tetiklediği domino etkisi.

VII. Türkiye’nin Stratejik Seçimleri ve Paradoksları

Türkiye’nin hem NATO üyesi hem ŞİÖ diyalog ortağı, hem AB adayı hem BRICS’e talip olması, küresel sistemdeki benzersiz konumunu gösteriyor. Bahçeli’nin TRÇ önerisi ile Trump-Erdoğan görüşmelerinin eş zamanlı gerçekleşmesi, bu çok yönlü diplomasinin somut örneği. F-35 müzakereleri devam ederken Rusya ve Çin ile ittifak tartışmalarının yapılması, klasik ittifak teorilerini alt üst ediyor.

“Terörsüz Türkiye” sürecinin İsrail’in Suriye’deki faaliyetleriyle sabote edilme riski, bölgesel dinamiklerin karmaşıklığını gösteriyor. Abdullah Öcalan’ın “Rojava kırmızı çizgimdir” açıklaması ile Milli Savunma Bakanı’nın “SDG’ye izin vermeyeceğiz” sözleri arasındaki çelişki, sürecin kırılganlığını ortaya koyuyor.

Sonuç: Tarihsel Dönemeç ve Belirsiz Gelecek

Tüm bu gelişmeler, 1945 sonrası liberal dünya düzeninin son nefeslerini verdiğini gösteriyor. İsrail’in cezasız kalan saldırganlığı, ABD’nin azalan hegemonyası, Avrupa’nın iç krizleri, Çin’in yükselişi ve bölgesel güçlerin yeni ittifak arayışları, sistemik bir dönüşümün habercisi.

Türkiye’nin bu dönüşümde oynayacağı rol kritik. Bir yandan iç politikadaki otoriter baskılar ve ekonomik kriz derinleşirken, diğer yandan küresel sistemdeki pozisyonu güçleniyor. Bu paradoks, Türkiye’nin hem fırsatlarını hem de kırılganlıklarını artırıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” söylemi, bu dönüşümün manifestosu haline geldi. Ancak alternatif düzenin nasıl şekilleneceği, barışçıl mı yoksa çatışmalı mı olacağı henüz belirsiz. Kesin olan tek şey, mevcut sistemin sürdürülemez olduğu ve değişimin kaçınılmazlığı. Suudi Arabistan-Pakistan ittifakından Küresel Sumud Filosu’na, Frexit tartışmalarından TRÇ önerisine kadar tüm gelişmeler, tarihin hızlandığı bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor.

 

 

Can Ilker

Bir Düşünür…

Ekonomist / Stratejist

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler