Dünya Ekonomisi
İsrail-İran Gerilimi Derinleşiyor: Nükleer Tesisler ve Enerji Piyasaları Üzerindeki Baskı Artıyor
İsrail’in İran’a yönelik son saldırıları, Tahran’ın nükleer kapasitesine dair uzun süredir devam eden uluslararası endişeleri yeniden gündeme taşıdı. Eski ABD…

İsrail’in İran’a yönelik son saldırıları, Tahran’ın nükleer kapasitesine dair uzun süredir devam eden uluslararası endişeleri yeniden gündeme taşıdı. Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından aktarılan bilgilere göre, İran’ın bilinen 18 nükleer tesisi bulunmakta ve bunlardan biri geçtiğimiz Ekim ayında İsrail tarafından büyük ölçüde imha edilmiştir.
Son saldırı dalgasında hedef alınan yerler arasında, uranyumun katı formdan gaz formuna dönüştürüldüğü ve böylece santrifüjlerde zenginleştirme sürecine uygun hale getirildiği tesisler de yer almaktadır. Uzmanlara göre, bu tür tesislerin vurulması yalnızca sembolik değil, aynı zamanda operasyonel açıdan da kritik bir öneme sahiptir. İsrail’in Natanz tesisine yönelik saldırısının yanı sıra daha az bilinen, ancak teknik süreç açısından belirleyici diğer tesisleri de hedef aldığı bildirilmektedir.
Bolton’a göre, Fordo gibi dağ altına inşa edilmiş ve korunaklı tesislerin imhası oldukça güçtür. Ancak çoğu tesisin yer üstünde bulunduğu, dolayısıyla İsrail’in bu altyapıları hedef alma kapasitesine sahip olduğu değerlendirilmektedir. ABD’nin “bunker buster” (sığınak delici) mühimmat desteğiyle bu operasyonların etkinliğinin daha da artabileceği ifade edilmektedir.
ABD’nin Rolü, İran’ın Tepkisi ve Jeopolitik Dengeler
İsrail’in bu operasyonları gerçekleştirme kararını, İran’ın nükleer silah üretimine “izin verilemeyecek kadar” yaklaştığına dair bir tehditle bağlantılı şekilde aldığı anlaşılmaktadır. İsrail yetkilileri bu saldırıyı önleyici nitelikte olarak tanımlarken, ABD Başkanı Donald Trump’ın doğrudan bir müdahalede bulunmadığı, ancak dolaylı destek verdiği yorumları yapılmaktadır.
İsrail’in geçmişte gerçekleştirdiği saldırılardan farklı olarak, bu defa İran’ın nükleer programının karar alıcı aktörlerini hedef aldığı, böylece rejimi sarsmayı amaçladığı düşünülmektedir. Tahran’dan gelen ilk açıklamalarda, nükleer programın devam edeceği belirtilmiş olsa da, rejimin içsel istikrarı koruma hedefi doğrultusunda, misilleme konusunda dikkatli davranabileceği öne sürülmektedir.
İran’ın başka ülkelerle, özellikle Kuzey Kore ile olan olası nükleer iş birlikleri ise henüz teyit edilmemiştir. Bu durum, İsrail’in askeri kapasitesinin ötesinde, küresel ölçekte diplomatik ve askeri iş birliklerinin önemini artırmaktadır.
Petrol Piyasasında Gerilim Primi Artıyor
İsrail-İran çatışmasının küresel enerji piyasaları üzerindeki etkileri giderek daha belirgin hale gelmektedir. Bloomberg’de yayımlanan analizlere göre, petrol fiyatlarında son günlerde %14’e varan yükseliş kaydedilmiş, Batı Teksas petrolü (WTI) kısa süreliğine 75 dolar seviyesini aşmıştır.
Enerji analisti Rebecca Babin, İran’a yönelik yaptırımların yeniden gündeme gelmesi ya da doğrudan enerji altyapısının hedef alınması halinde, günlük 2 milyon varil arz kaybının yaşanabileceğini belirtmiştir. Geçmiş verilere göre, günlük 1 milyon varil arz kaybı fiyatlara yaklaşık 10 dolarlık bir artış olarak yansımaktadır.
Bununla birlikte, piyasaların mevcut fiyatlamalarının yalnızca arz şoklarına değil, aynı zamanda yılın ikinci yarısında beklenen zayıf talep ve artan OPEC dışı üretim kaynaklı fazlaya göre şekillendiği ifade edilmektedir. Yani jeopolitik risklerin fiyat üzerindeki etkisi, temel piyasa dengeleriyle birlikte değerlendirilmektedir.
Boğazlar ve Nakliye Hatlarında Yeni Tehditler
Çatışmanın Hürmüz Boğazı’na sıçrama riski, enerji güvenliği açısından kritik önemdeki bir başka gelişme olarak değerlendirilmektedir. İran doğrudan boğazı kapatmamış olsa da, Husi milislerin deniz yollarına mayın döşemesi gibi dolaylı hamlelerle deniz taşımacılığına tehdit oluşturabileceği ifade edilmektedir.
Küresel nakliye rotaları halihazırda Ukrayna savaşı, Gazze’deki çatışmalar ve artan ticaret belirsizlikleri nedeniyle ciddi baskı altındayken, bu tür yeni tehditlerin navlun maliyetlerini artırması beklenmektedir. Babin, bu tür gelişmelerin ham petrol fiyatlarına 2 ila 3 dolarlık kalıcı bir prim ekleyebileceğini, ancak bu etkinin piyasalar tarafından yeterince fiyatlanmadığını belirtmektedir.
ABD’nin Stratejik Petrol Rezervi (SPR) seçeneğini bu aşamada kullanması olası görülmemektedir. Bunun yerine, OPEC+ ülkelerinin özellikle Suudi Arabistan’ın fazladan üretim kapasitesiyle arzı dengelemesi beklenmektedir. Ancak siyasi hassasiyetler nedeniyle bu kapasitenin ne ölçüde devreye alınacağı, tamamen sahadaki gelişmelere bağlı olacaktır. OPEC’in bugün yaptığı açıklamada, fiili bir arz kesintisi gerçekleşmeden herhangi bir müdahalenin planlanmadığı belirtilmiştir.
Finansal Piyasalar ve Teknik Görünüm
Petrol fiyatlarındaki yükselişe karşın, teknik analizler enerji fiyatlarının hâlâ uzun vadeli bir düşüş kanalında hareket ettiğine işaret etmektedir. TPI Capital Teknik Stratejisti Walter Zimmerman, Brent petrol fiyatlarının son yükselişin ardından bu düşüş kanalının üst sınırına temas ettiğini ve buradan geri çekildiğini aktarmıştır. Yeni bir yükseliş trendinin oluşabilmesi için bu seviyelerin aşılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Hafta sonu yaklaşırken piyasalarda risk iştahının düşmesi ve yatırımcıların pozisyon kapatması beklenmektedir. Bu tür jeopolitik gelişmelerde, özellikle hafta sonları gibi piyasanın kapalı olduğu zaman dilimlerinde belirsizlik etkisinin daha güçlü olduğu ifade edilmektedir.