Dünya Ekonomisi
FT: Fordow Nükleer Tesisi Üzerindeki Gerilim Tırmanıyor
İran’ın Qom kenti yakınlarındaki Fordow nükleer tesisi, Ortadoğu’da artan askeri gerginliğin merkezine yerleşmiş durumda. Yarım kilometre derinliğinde, dağ altına inşa…

İran’ın Qom kenti yakınlarındaki Fordow nükleer tesisi, Ortadoğu’da artan askeri gerginliğin merkezine yerleşmiş durumda. Yarım kilometre derinliğinde, dağ altına inşa edilmiş bu zenginleştirme tesisi, yalnızca coğrafi korunaklılığıyla değil, aynı zamanda İran’ın stratejik kaygılarını ve direncini temsil etmesiyle de dikkat çekiyor.
İran resmi makamları, Fordow’un İsrail tarafından hedef alındığını doğrularken, saldırının etkisinin sınırlı olduğu belirtiliyor. Öte yandan İsrail, Natanz’daki yer üstü pilot zenginleştirme tesisini büyük ölçüde tahrip etmiş durumda. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi tarafından yapılan açıklamada, Natanz’daki elektrik altyapısına yönelik saldırılar sonrası yer altı santrifüj salonlarının kullanılmaz hale geldiği aktarılmıştır.
Fordow’un ise, hava saldırılarına karşı olağanüstü bir korumaya sahip olduğu değerlendiriliyor. Dağ altına yerleştirilen betonarme yapı, kamuoyuna açık bilgilere göre İsrail’in bilinen hiçbir mühimmatıyla doğrudan imha edilebilecek durumda bulunmuyor. Uzmanlar, bu tesisin ABD’nin en büyük “sığınak delici” bombası olan Massive Ordnance Penetrator tarafından dahi geçilemeyebileceğini belirtmektedir.
Fordow’un Stratejik Rolü ve Küresel Tepkiler
Fordow’un İran’ın nükleer stratejisindeki merkezi rolü, bölgedeki askeri denklemleri belirgin şekilde etkilemektedir. Foundation for Defense of Democracies adlı düşünce kuruluşundan Behnam Ben Taleblu’ya göre, Fordow İran’ın nükleer programının “olmazsa olmazı” olarak tanımlanmaktadır.
2009 yılında ABD, Birleşik Krallık ve Fransa tarafından kamuoyuna açıklanan istihbarat verileriyle varlığı resmen ortaya çıkarılan bu tesis, Batı tarafından İran’ın nükleer programına ilişkin “seri aldatmacası”nın bir sembolü olarak değerlendirilmiştir. O dönem İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Fordow’un keşfini “benzersiz bir aldatma örneği” olarak nitelendirmiştir.
2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) çerçevesinde, Fordow’un araştırma merkezine dönüştürülmesi, santrifüj sayısının sınırlandırılması, 15 yıl boyunca uranyum zenginleştirmenin durdurulması ve tesisin sürekli denetim altında tutulması kararlaştırılmıştır. Ancak ABD’nin 2018’de bu anlaşmadan çekilmesinin ardından İran, nükleer programını kademeli olarak genişletmeye başlamıştır.
2021 yılında Natanz’da gerçekleşen patlama sonrasında, İran Fordow’daki santrifüjleri yeniden devreye alarak düşük zenginleştirilmiş uranyumu %60 saflık seviyesine kadar çıkarmaya başlamıştır. Bu oran, birkaç günlük süreç içerisinde silah kalitesinde uranyum üretimini mümkün kılacak bir düzeye işaret etmektedir.
ISIS (Institute for Science and International Security) tarafından yapılan analizlerde, İran’ın elindeki yüksek zenginleştirilmiş 408 kg’lık uranyumu yalnızca üç hafta içinde silah kalitesinde 25 kg’lık 9 bomba üretimine yetecek miktarda dönüştürebileceği belirtilmiştir.
Yeni Nesil Tesis: Pickaxe Dağı ve Artan Tehdit Algısı
Fordow’a yönelik saldırıların ardından İran’ın daha da derin ve korunaklı bir nükleer tesis inşa ettiği bilinmektedir. Natanz’ın güneyinde yer alan Kūh-e Kolang Gaz Lā —uluslararası medyada “Pickaxe Dağı” olarak anılıyor— isimli bölgede kurulan yeni tesisin, dört giriş tüneline sahip olduğu ve yer altı salonlarının daha geniş bir alana yayıldığı saptanmıştır.
Bu yeni tesisin, Fordow’un ötesinde bir zorluk yarattığı ve UAEA denetiminden muaf tutulduğu belirtilmektedir. Bazı güvenlik kaynaklarına göre, bu yapı çatışma durumunda nükleer silahın son aşamada monte edileceği bir yer olarak kurgulanmış olabilir. Bu durum, İran’ın gelecekte Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) çekilerek, denetimleri durdurması ve hızlı bir “breakout” sürecine girmesi ihtimalini güçlendirmektedir.
İranlı yetkililer nükleer silah geliştirme niyetini resmen reddetmeyi sürdürse de, uzmanlar Fordow’un hedef alınması halinde Tahran’ın misilleme olarak bu adımı atabileceğini değerlendirmektedir. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda, ABD’nin de doğrudan çatışmaya çekilebileceği ve bölgede geniş çaplı bir savaşın tetiklenebileceği ifade edilmektedir.