Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

ANALİZ: Trump, Putin’e Karşı Neden Giderek Agresifleşiyor?

Trump ve Putin Arasındaki Siyasi Yakınlaşma Neden Bozuldu? Son yıllarda Donald Trump ile Vladimir Putin arasında gelişen dostane ilişki, uluslararası…

ANALİZ: Trump, Putin’e Karşı Neden Giderek Agresifleşiyor?

Trump ve Putin Arasındaki Siyasi Yakınlaşma Neden Bozuldu?

Son yıllarda Donald Trump ile Vladimir Putin arasında gelişen dostane ilişki, uluslararası siyasette dikkat çeken bir başlık olmuştu. Ancak son haftalarda yaşanan gelişmeler, bu yakınlığın ciddi bir kırılma yaşadığını gösteriyor. Trump, daha önce Putin’e yönelik övgü dolu sözleriyle bilinirken, artık Rus lideri açık şekilde eleştiriyor. Bu dönüşümün ardındaki nedenler ve olası sonuçlar, küresel dengeler açısından büyük önem taşıyor.

Trump’ın “Hızlı Barış” Planı ve Ukrayna Üzerindeki Baskısı

Trump, kampanya döneminden itibaren Ukrayna krizine dair yaklaşımını açık şekilde ifade etmişti. Amerika’nın dış müdahalelerden uzak durmasını savunan “Önce Amerika” politikasına uygun olarak, Ukrayna’ya verilen desteğin “karşılığını vermediğini” savundu. Bu doğrultuda, başkanlığının ikinci döneminde Ukrayna’yı hızla müzakere masasına oturtmayı başardı. Mart ayındaki sert Beyaz Saray tartışmasının ardından ABD askeri desteğini ve istihbarat paylaşımını durdurunca, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski geri adım attı ve ateşkesi kabul etmeye hazır olduğunu duyurdu.

Ancak müzakere süreci, yalnızca Ukrayna üzerindeki baskılarla sınırlı kalmadı. Trump’ın asıl hedefi, Rusya’yı da sürece dahil edip bir anlaşma zemini oluşturmak oldu. Ne var ki, Rusya’ya yönelik etkili bir baskı aracı bulunmuyordu. Uygulanan yaptırımlar Kremlin’i caydırmakta yetersiz kalmış, Ukrayna’nın aksine Moskova üzerinde sınırlı bir kaldıraç yaratabilmişti.

Putin’in Talepleri ve Müzakere Sürecinin Tıkanması

Trump yönetimi, Moskova’yı masaya çekmek için ciddi tavizler sundu. 2022 öncesi toprakların tamamının Ukrayna’ya iadesi gibi bir beklentileri olmadığını açıkladılar. Hatta NATO üyeliğinden feragat, yaptırımların kaldırılması, ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesi gibi geniş kapsamlı bir yedi maddelik anlaşma önerisi hazırlandı.

Ancak Putin, bu önerileri yetersiz buldu. Kremlin en az üç temel ek talepte bulundu: Ukrayna’nın askeri kapasitesinin azaltılması (demilitarizasyon), Zelenski hükümetinin değiştirilmesi yönünde siyasi değişim ve Rusya’nın 2022’de yaptığı sözde referandumlarla ilhak ettiği dört bölgenin (Donetsk, Zaporizhia, Herson ve Luhansk) tamamının kontrolünün kendisine verilmesi. Bu talepler, özellikle Ukrayna’nın halen denetiminde bulunan bölge başkentleri düşünüldüğünde, son derece radikal ve kabul edilemez bulundu.

Bu noktadan sonra müzakere süreci sıkça tekrar eden bir döngüye girdi. Ukrayna ve Batılı müttefikleri zaman zaman ateşkes önerileri sunsa da, Rusya bu önerileri yüzeyde olumlu karşılarken perde arkasında taleplerini yineleyerek süreci çıkmaza sürükledi. Ardından askeri saldırılar artarak devam etti.

Trump’ın Putin’e Tepkisi ve Tutumundaki Dönüşüm

Nisan 2023’te Kiev’e yönelik hava saldırısının ardından Trump ilk kez Putin’e yönelik eleştirilerde bulundu. Truth Social üzerinden yaptığı paylaşımda “Vladimir, dur artık” çağrısında bulundu. Ancak Putin bu çağrıyı dikkate almadı. Mayıs ayında yaşanan yeni saldırıların ardından Trump, Putin için “tam anlamıyla çıldırmış” ifadelerini kullanarak sabrının tükendiğini gösterdi.

Zelenski ile ilişkisi ise hâlâ gerginliğini koruyordu. Mayıs ayı sonlarında Ukrayna lideri hakkında “ülkesine iyilik yapmıyor” diyerek mesafesini korudu. Ancak Haziran ayının sonunda düzenlenen NATO Zirvesi’yle birlikte dengeler değişmeye başladı. Avrupa liderlerinin Trump’a yönelik olumlu tutumu, NATO hedeflerine bağlılıklarını göstermeleri ve hatta Trump’a “daddy” hitabıyla seslenmeleri, onun ittifaka yönelik yaklaşımında da yumuşama yarattı.

Bu zirvede Trump, Putin’in kendisini İran’la ilgili bir anlaşmaya aracılık için aradığını ama kendisinin önceliği Ukrayna barışına verdiğini açıkladı. Ardından 3 Temmuz’da gerçekleşen iki saatlik Trump-Putin görüşmesinden olumlu bir sonuç çıkmadı. Trump, Putin’den memnun olmadığını açıkça dile getirdi.

Ertesi gün Zelenski ile yapılan telefon görüşmesi ise oldukça verimli geçti. Trump, görüşmenin ardından Patriot hava savunma sistemlerinin Ukrayna’ya tekrar gönderileceğini duyurdu. Ancak birkaç gün sonra bu gönderimin Pentagon tarafından durdurulması, stok yetersizliği gerekçesiyle açıklansa da, Trump yönetimi içindeki Çin’e karşı stok koruma politikalarının etkisini gösterdi.

Yeni Yaptırım Tehditleri ve Enerji Kartı

Askeri yardımı artırma seçeneği sınırlı hale gelince, Trump yeni bir ekonomik baskı planı ortaya koydu. Lindsey Graham tarafından sunulan ve Trump’ın desteklediği yasa tasarısı, Rusya’dan petrol, doğalgaz veya uranyum ithal eden ülkelere yüzde 500 oranında gümrük vergisi uygulanmasını öneriyor. Avrupa ülkelerine bazı muafiyetler tanınsa da, bu plan özellikle Çin ve Hindistan gibi enerji ticaretinde Rusya’ya bağımlı ülkeler için büyük bir baskı aracı olma potansiyeline sahip.

Bu tür önlemler, Rusya’nın enerjiye dayalı ekonomisini ciddi biçimde sarsabilir. Ancak tarihsel deneyimler, ekonomik yaptırımların Kremlin üzerinde beklendiği kadar etkili olmadığını da gösteriyor. Yaptırımların etkinliği, uygulama alanı, küresel enerji talebi ve alternatif ticaret ağlarının gücü gibi birçok faktöre bağlı.

Trump’ın Putin’e karşı giderek sertleşen tutumu, Amerika’nın dış politikadaki pozisyonunu yeniden şekillendirebilir. Ancak bu sürecin nasıl evrileceği, hem iç siyasi dengelere hem de uluslararası ittifak yapılarına bağlı olarak şekillenecek. Amerika’nın askeri kapasitesini Çin tehdidine karşı koruma arzusu da Ukrayna-Rusya dosyasında ne kadar ileri gidebileceğini sınırlayan başka bir unsur olarak dikkat çekiyor.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler