Dünya Ekonomisi
ANALİZ: İsrail Savaşa Girmekten Pişman mı?
İsrail-İran Çatışması Saha Dengelerini Zorluyor İsrail’in 13 Haziran’da İran’a başlattığı saldırı dalgası beklenen sonuçları vermedi; Tahran’ın nokta atışlı misillemeleri Tel…

İsrail-İran Çatışması Saha Dengelerini Zorluyor
İsrail’in 13 Haziran’da İran’a başlattığı saldırı dalgası beklenen sonuçları vermedi; Tahran’ın nokta atışlı misillemeleri Tel Aviv yönetimini zorlu bir sürecin içine itti. Bölgede giderek şiddetlenen gerilim, yalnızca cephe hattında değil, uluslararası diplomasi koridorlarında da yoğun baskı yaratıyor. İsrail tarafı, operasyonun ilk gününden itibaren Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) doğrudan savaşa çekmek amacıyla Kongre ve Beyaz Saray nezdinde temaslarda bulunuyor. Tel Aviv’de “Mr President, come and finish the job” yazılı dev afişlerin otoyollara asılması, bu beklentiyi açıkça ortaya koydu.
Askerî Kapasite Farkı ve Rezerv Sıkıntısı
Çatışmanın ilk günlerinde İsrail, yaklaşık 170 bin aktif personel ve sınırlı rezerv kaynağıyla sahada varlık göstermeye çalışırken, İran’ın resmî müttefikleriyle birlikte sahip olduğu 5,6 milyonluk askerî potansiyel dikkat çekiyor. İsrailli muhalif kaynaklara göre 11 Nisan 2025 itibarıyla 100 bin yedek asker savaş çağrısına katılmayı reddetti; bu durum Tel Aviv’in insan gücü açığını derinleştirdi. ABD ordusundaki personel temininde de Irak ve Afganistan sonrasında yaşanan yüzde 20’lik yıllık düşüş devam ediyor. Avrupa ülkeleri ise Ukrayna örneğinde olduğu gibi çatışma bölgelerine kara gücü sevk etmekte isteksiz davranıyor. Söz konusu tablo, İran açısından stratejik bir üstünlük yaratırken, İsrail’in olası uzun soluklu operasyon kapasitesini sorgulatıyor.
İran’ın “Nokta Atışlı” Stratejisi
Tahran yönetimi, misilleme saldırılarında yüksek can kaybı yerine stratejik hedeflerin devre dışı bırakılmasına öncelik veriyor. Bu çerçevede Tel Aviv yakınlarındaki Unit 8200 siber-istihbarat merkezi, İsrail Merkez Bankası, askeri hastane ve Mossad yerleşkesi vurularak işlevsiz hâle getirildi. Ayrıca Hatzor ve Nevatim hava üslerinin yanı sıra ülkenin en büyük rafinerisi konumundaki Bizzan Kompleksi de ağır hasar aldı; söz konusu rafineri dizel üretiminin %60’ını, benzin üretiminin de yarısını karşılıyordu. Altyapıya yönelik bu darbeler, İsrail’in lojistik ve yakıt ikmal zincirinde sıkışıklığa yol açarken, “Demir Kubbe” hava savunma sisteminin İran füzeleri karşısında yetersiz kalması kamuoyunda güvenlik endişelerini artırdı.
Ekonomik ve Sosyal Yansımalar
Askerî harcamaların günlük 300 milyon doları bulduğu tahmin edilirken, hava sahasının büyük ölçüde uçuşa kapatılması ve şehirler arası geçiş noktalarının ordunun kontrolüne verilmesi, sivil hareketliliği kısıtladı. Bazı İsraillilerin küçük botlarla Kıbrıs’a geçmeye çalıştığı, lüks yatların adeta “servis” hizmeti verdiği iddia ediliyor. Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, sivil savunma sirenlerinin geç devreye girmesi nedeniyle barınaklara zamanında ulaşılamadığını öne sürüyor; bu durum hükümete yönelik eleştirileri derinleştiriyor.
Washington’un İkilemi, Bölgesel Dengelerin Geleceği
Tel Aviv’in ısrarlı çağrılarına rağmen ABD yönetimi, çatışmaya doğrudan müdahil olma konusunda temkinli davranıyor. Analistler, Washington’un olası bir askerî angajmanda siyasi ve ekonomik maliyetlerinin İsrail’inkinden “çok daha yüksek” olacağını vurguluyor. Öte yandan, Hizbullah’ın Lübnan ve Suriye’de yeniden güç kazanması ihtimali, bölgedeki denklemde yeni kırılma hatları yaratabilir. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde İsrail’le dolaylı temas hâlindeki grupların zayıflaması, İran yanlısı aktörlere alan açabilir.
Türkiye İçin Çıkarılan Dersler
Uzun süredir ağır yaptırımlar altında yaşayan İran’ın savunma-teknoloji altyapısına yaptığı yatırımlar, “sessiz hazırlığın” etkinliğini gösterdi. Güvenlik uzmanları, bölgedeki tüm aktörler için yerli savunma sanayiine ve bilimsel Ar-Ge projelerine odaklanmanın önemine dikkat çekiyor. Türkiye özelinde, insan sermayesinin korunması ve teknolojik kapasitenin güçlendirilmesi gerektiği yönündeki tartışmalar da yeniden gündeme geldi.