Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

ANALİZ: Güçlü Görünen Trump Gerçekten Zayıflıyor mu?

Felaket Senaryolarına Kapılmadan Bakmak: 2025’in sonuna yaklaşılırken küresel siyasette hâkim olan duygulardan biri karamsarlık. Özellikle ABD’de yaşanan gelişmeler, birçok kişide…

ANALİZ: Güçlü Görünen Trump Gerçekten Zayıflıyor mu?

Felaket Senaryolarına Kapılmadan Bakmak:

2025’in sonuna yaklaşılırken küresel siyasette hâkim olan duygulardan biri karamsarlık. Özellikle ABD’de yaşanan gelişmeler, birçok kişide “işler geri dönülmez biçimde kötüye gidiyor” hissini güçlendiriyor. İkinci döneminde iktidarda olan Donald Trump, gerek iç politikada gerek dış ilişkilerde attığı adımlarla hem ülke içinde hem de müttefikleri arasında ciddi bir endişe yaratmış durumda. Ancak tablo ne kadar karanlık görünürse görünsün, bazı göstergeler bu gücün sanıldığı kadar sağlam olmadığını ortaya koyuyor.

Kurumsal Hasar ve Devlet Mekanizmasındaki Aşınma

Trump’ın ikinci döneminde en çok eleştirilen konulardan biri, devlet kurumlarının işleyişine verdiği zarar. Adalet sistemi, göç kurumları ve dış yardımla ilgili yapılar, uzun yıllardır sahip oldukları kurumsal kimlikten uzaklaştırıldı. Bu kurumların, kamu yararından çok kişisel ve siyasi hesaplarla hareket eder hale geldiği yönünde yaygın bir kanaat oluştu.

Bu durum sadece iç politika meselesi olarak kalmadı. ABD’nin onlarca yıldır savunduğu “hukukun üstünlüğü” ve “kurumsal denge” ilkeleri, uluslararası alanda da sorgulanmaya başladı. Bir zamanlar demokratik değerlerin koruyucusu olarak görülen Washington, bugün bu rolünü büyük ölçüde kaybetmiş görünüyor.

Dış Politikada Yön Değişimi ve Müttefiklerde Güvensizlik

ABD’nin geleneksel dış politika çizgisinden uzaklaşması, özellikle Avrupa’da büyük bir şaşkınlık yarattı. NATO ve Avrupa Birliği ülkeleri, uzun süre ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında hareket etmişti. Ancak son dönemde bu bağların zayıfladığı açıkça hissediliyor.

Ukrayna meselesi bu kopuşun en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Rusya karşısında yalnız bırakıldığı düşünülen Kiev yönetimi, Batı ittifakının geleceği konusunda soru işaretleri doğurdu. Bu süreçte Rusya ve Çin gibi otoriter güçlerin daha cesur hamleler yapabileceği endişesi arttı. ABD’nin taraf değiştirmiş gibi algılanması, küresel dengeleri derinden sarstı.

Kişisel Çıkar Algısı ve Yolsuzluk İddiaları

Trump yönetimine yönelik en sert eleştirilerden biri de yolsuzluk ve kişisel çıkar iddiaları. Dış politik kararların bile bireysel ilişkilere ve anlık öfkelere göre şekillendiği yönündeki algı, ABD’nin itibarını ciddi biçimde zedeledi. Ticaret tarifelerinden diplomatik tavırlara kadar pek çok kararın tutarsız görünmesi, “ABD artık öngörülemez bir ülke” söylemini güçlendirdi.

Bu tablo, müttefik ülkeleri de zor durumda bıraktı. Uzun süre Washington’u memnun etmeye çalışan başkentler, bunun karşılığında kalıcı bir kazanım elde edemediklerini fark etmeye başladı.

Felaket Tellallığı Neden Tehlikeli?

Tüm bu gelişmeler, doğal olarak “her şey bitti” duygusunu besliyor. Ancak aşırı karamsarlık, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşme riski taşıyor. Eğer herkes bu sürecin durdurulamaz olduğuna inanırsa, direnme iradesi de zayıflıyor.

Bu noktada önemli olan, Trump’ın gücünü mutlak ve yenilmez bir gerçeklik olarak kabul etmemek. Tarih, en güçlü görünen liderlerin bile toplumsal ve kurumsal dirençle karşılaştığında hızla zayıflayabildiğini gösteriyor.

Sandık Hâlâ En Güçlü Fren Mekanizması

ABD sisteminin en önemli denge unsuru hâlâ seçimler. Son dönemde yapılan ara seçimler, Trump’ın desteğinde ciddi bir erime olduğunu ortaya koydu. Özellikle daha önce Trump’a yönelen bazı seçmen gruplarının yeniden Demokratlara dönmesi, siyasi dengelerin değişebileceğini gösteriyor.

Eyalet ve yerel düzeyde alınan sonuçlar, Trump karşıtı cephede ciddi bir mobilizasyon olduğunu işaret ediyor. Büyük şehirlerde ve hatta geleneksel olarak muhafazakâr kabul edilen bölgelerde bile muhalefetin güçlenmesi, önümüzdeki seçimler için önemli bir sinyal olarak görülüyor.

Mahkemeler ve Hukukun Yavaş Ama Etkili Gücü

Yargı sistemi de Trump’ın karşısındaki bir diğer denge unsuru. Alt mahkemeler, bazı başkanlık kararlarını hukuka aykırı bularak durdurdu. Daha üst yargı organlarında süren davalar ise özellikle ekonomi politikalarını doğrudan etkileyebilecek potansiyele sahip.

Özellikle ticaret tarifeleriyle ilgili davalar, Trump’ın ekonomik stratejisinin temelini sarsabilir. Bu tarifelerin anayasaya aykırı bulunması halinde, yönetimin en önemli politika araçlarından biri elinden alınmış olacak. Bu da siyasi gücün ciddi biçimde daralması anlamına geliyor.

Cumhuriyetçi Cephede Çatlaklar

Trump’ın zayıfladığını gösteren bir diğer önemli işaret ise kendi partisindeki huzursuzluk. Uzun süre sessiz kalan bazı Cumhuriyetçi siyasetçiler, artık açıkça eleştiri getirmeye başladı. Parti içindeki bu çatlaklar, Trump’ın mutlak kontrol iddiasını zedeliyor.

Özellikle kamuoyunda yankı uyandıran bazı skandallar, bu çözülmeyi hızlandırdı. Parti içinden gelen itirazlar, Trump’a karşı durmanın artık “imkânsız” olmadığını gösteriyor.

Müttefikler İçin Yeni Bir Ders

ABD’nin geleneksel müttefikleri açısından bu süreç önemli bir ders içeriyor. Sürekli olarak Washington’u yatıştırmaya çalışmak yerine, kendi ilkelerini savunan ülkelerin daha az zarar gördüğü gözlemleniyor. Brezilya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerin sert duruşlarına rağmen ciddi ekonomik ya da siyasi kayıplar yaşamamaları, Trump’ın düşündüğü kadar sınırsız bir güce sahip olmadığını ortaya koyuyor.

Avrupa için de bu durum, daha bağımsız ve ilkesel bir duruşun mümkün olabileceğini gösteriyor. Kısa vadeli tavizler yerine uzun vadeli stratejiler geliştirmek, bu dönemin en önemli derslerinden biri olarak öne çıkıyor.

ABD Değişti mi, Yoksa Bir Dönemden mi Geçiyor?

Trump dönemi, ABD’nin derin biçimde bölünmüş bir toplum olduğunu açıkça gösterdi. Ancak bu, ülkenin temel değerlerinin tamamen yok olduğu anlamına gelmiyor. Liberal demokrasi, Amerikan siyasi kültürünün derinlerine işlemiş durumda ve tek bir liderin bunu kalıcı biçimde silmesi kolay değil.

Evet, ABD eskisi gibi öngörülebilir ve rahat bir müttefik olmayabilir. Ancak bu, her şeyin sona erdiği anlamına da gelmiyor. Trump sonrası dönemde bile bu bölünmelerin süreceği açık, fakat demokratik reflekslerin tamamen kaybolduğu söylenemez.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler