Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

ANALİZ: ABD’de Y Kuşağı İş Beğenmiyor

Amerika’da artan ekonomik şikayetlerin ve sınıf temelli huzursuzlukların merkezinde, “ebeveynlerinden daha kötü durumda” olduğuna inanan Y kuşağı (millennials) yer alıyor.…

ANALİZ: ABD’de Y Kuşağı İş Beğenmiyor

Amerika’da artan ekonomik şikayetlerin ve sınıf temelli huzursuzlukların merkezinde, “ebeveynlerinden daha kötü durumda” olduğuna inanan Y kuşağı (millennials) yer alıyor. Özellikle yüksek yaşam maliyetine sahip büyük şehirlerde yaşayan genç yetişkinler, bu sıkışmışlık hissini siyasi söylemlerle ifade eden politik figürlerin etkisine daha açık hâle geliyor. Buna karşılık muhafazakâr cephede, bu algının büyük ölçüde abartılı ve politik çıkarlar için yönlendirilmiş olduğu savunuluyor.

Ekonomik Gerileme Algısı ve Gerçeklik Arasındaki Uçurum

Millennials kuşağının büyük kısmı, kendilerini ailelerinden daha yoksul ya da başarısız hissediyor. Ancak bazı muhafazakâr yorumcular, bunun ekonomik gerçekliklerle örtüşmediğini savunuyor. Örneğin, 1981 yılında tipik bir Amerikalının gelirinin %30’unu kiraya ayırdığı, günümüzde ise bu oranın çoğu yerde benzer kaldığı ifade ediliyor. Elbette büyük şehirlerde bu oran %50’ye kadar çıkabiliyor ancak taşra ya da daha az regülasyona sahip kentlerde bu oran %20’lerin altına düşebiliyor.

Aynı zamanda teknoloji, sağlık hizmetleri ve yaşam standartları açısından 2025 Amerika’sının, 1980’lerin çok ilerisinde olduğu; cep telefonlarından internet altyapısına, sağlık hizmetlerinden eğitim olanaklarına kadar birçok alanda yaşamın daha konforlu hâle geldiği vurgulanıyor.

Yaşam Tercihleri ve Yükselme Fırsatları

Bir diğer önemli argüman ise kişisel tercihlerle ilgili. Evlenme yaşının artması, çocuk sahibi olmama oranlarının yükselmesi ve iş gücüne katılımın düşüklüğü, genç neslin ekonomik fırsatları yeterince değerlendirmemesine neden olan faktörler olarak gösteriliyor. Muhafazakâr çevreye göre, lise mezuniyeti, düzenli bir iş ve evlilik gibi temel yaşam kararları, yoksulluk riskini önemli ölçüde azaltıyor.

Ancak birçok genç yetişkinin, pahalı kentlerde yaşamayı ve daha geç yaşta kariyerlerine başlamayı seçtiği; dolayısıyla ekonomik basınçların kendi tercihleriyle yakından ilgili olduğu savunuluyor. Bu noktada, “aşağı yönlü hareketlilik” sadece sistemik değil, bireysel tercihlerin sonucu olarak da değerlendiriliyor.

Evsizlikle Mücadelede Zorunlu Hastaneye Yatış Dönemi

Beyaz Saray’ın imzaladığı yeni başkanlık kararnamesi, akıl sağlığı bozukluğu veya ağır bağımlılığı bulunan evsizlerin “uzun süreli zorunlu tedavi” kapsamına alınmasını öngörüyor. Kararname, eyalet ve yerel yönetimleri engelleyen mevcut yasal sınırların gevşetilmesi için federal kurumlara talimat vererek, “kamu düzenini ihya etmek ve insani krizi sonlandırmak” hedefini vurguluyor. Resmî istatistiklere göre Amerika’daki evsizlerin yaklaşık üçte ikisi psikiyatrik rahatsızlık veya madde bağımlılığı ile mücadele ediyor; kararnamenin odağı, yetişkin nüfusun sokakta “kaderine terk edilmesini” insani bir seçenek olarak görmeyen yaklaşımı simgeliyor. Eleştirmenler, bireysel özgürlükler ve tıbbi kapasite yetersizliği gibi gerekçelerle çekince belirtse de Trump yönetimi, “irade göstermezsek mevcut statüko hem evsizlere hem çevrelerine en büyük zararı veriyor” görüşünde ısrarcı.

ABD’de Artan Popülist Söylemler ve Şehirleşme Krizi

New York, Los Angeles gibi büyük şehirlerdeki yüksek yaşam maliyetleri, evsizlik ve düzensiz göç gibi sorunların giderek daha fazla seçmeni etkilediği görülüyor. Bu koşullarda yükselen popülist politikacılar, sistemin “zenginleri koruduğunu” ve genç kuşakları “bastırdığını” iddia ederek destek kazanıyor. Ancak muhafazakârlar, bu söylemlerin gerçekle örtüşmediğini; asıl problemin kötü yerel yönetimler ve aşırı regülasyonlar olduğunu savunuyor.

Trump cephesine göre, şehirlerin içinde bulunduğu kaotik durum, Demokrat politikalar ve popülizm arasında doğrudan bir bağ kuruyor. Göçmenlere yönelik “sığınak şehir” politikalarının, kamu güvenliğini tehdit ettiğini belirten açıklamalar da bu çerçevede değerlendirilmekte.

Sonuç olarak, ABD’de genç neslin ekonomik konumu üzerine süren tartışmalar, büyük ölçüde ideolojik ayrımlarla şekilleniyor. Kimi kesimlere göre bu bir sistem sorunu, diğerlerine göre bireysel tercihlerle şekillenen bir yaşamın sonucu. Ancak üzerinde anlaşılan temel gerçeklik şu: Amerika’nın büyük şehirleri, önümüzdeki seçim döneminde de ekonomik, sosyal ve güvenlik eksenli politikaların odağında yer almaya devam edecek.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler