Dünya Ekonomisi
ABD Araştırma Üniversiteleri Finansal Kesintilerle Sarsılıyor
Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma üniversitelerinin karşı karşıya kaldığı finansal kesintilerin, ülkenin bilimsel inovasyon gücü ve küresel liderliği üzerinde derin etkiler…

Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma üniversitelerinin karşı karşıya kaldığı finansal kesintilerin, ülkenin bilimsel inovasyon gücü ve küresel liderliği üzerinde derin etkiler yaratabileceği değerlendiriliyor. Yükseköğretim kurumları ile federal hükümet arasında uzun yıllardır süregelen iş birliği modeli, teknolojik ilerlemeler, ekonomik büyüme ve yumuşak güç kapasitesinin temel kaynakları arasında gösterilmekteydi. Ancak son dönemde kamu fonlarının kesilmesi ve göçmen politikalarındaki sertleşmenin bu yapıyı zayıflattığı gözlemleniyor.
Federal Fonların Azaltılmasıyla Başlayan Kırılma
2023 yılında federal hükümet, Amerikan üniversitelerinde yürütülen araştırmalara 60 milyar dolar kaynak sağlamıştı. Bu kamu desteği, üniversitelerin internetten RNA bazlı aşılara kadar birçok teknolojik buluşa öncülük etmesine olanak tanımıştı. Ancak son bütçe teklifinde, savunma dışı programlarda 163 milyar dolarlık bir kesinti planlandığı duyuruldu. Bu kesintiler arasında öğrenci yardımları ve araştırma fonları da yer aldı. Harvard Üniversitesi’nin 2 milyar dolar, Johns Hopkins’in 800 milyon dolar, Columbia Üniversitesi’nin ise 400 milyon dolarlık fonlarının askıya alındığı bildirildi.
Finansal desteklerin bu denli kesilmesi, ABD’nin bilimsel üretkenliğinin temelini oluşturan “üniversite-devlet ortaklığı”nın işleyişini tehdit etmektedir. Söz konusu ortaklık sayesinde ABD’nin inovasyon liderliğini pekiştirdiği, Nobel ödüllerinin büyük çoğunluğunu kazandığı ve dünyanın dört bir yanından en iyi bilim insanlarını çekebildiği ifade edilmektedir.
Akademik Özgürlük ve İnovasyon Ekosistemi Tehlikede
Uzun yıllardır süregelen bu ortaklık yalnızca finansal destekle sınırlı kalmamış; aynı zamanda akademik özgürlük ilkesi çerçevesinde şekillenmiştir. Üniversiteler, kamusal yarar için araştırmalar yürütürken, bilim insanları da gerçeği kendi perspektiflerine göre sorgulama özgürlüğüne sahip olmuştur. Ancak son dönemde federal fonların, üniversitelerin müfredatlarını yönlendirmek amacıyla bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlandığı değerlendirilmekte; bu durumun üniversite kalitesini ve temel ilkeleri zedeleme riski taşıdığı düşünülmektedir.
Özel sektörün uzun vadeli, düşük getirili temel araştırmaların finansmanında devletin yerini almasının mümkün olmadığı; teknoloji ve ilaç şirketlerinin dahi bu tür araştırmalara ihtiyaç duyduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, kamu desteğinin yerini dolduracak alternatif bir finansman modeli bulunmamaktadır.
Araştırma üniversitelerinin yalnızca akademik kurumlar olarak değil, aynı zamanda kentsel ekonomik gelişim projeleri olarak da konumlandığı gözlemlenmektedir. Örneğin Cornell Tech’in, New York City’nin teknoloji sektöründeki büyümesini desteklemek amacıyla kurulduğu belirtilmiştir. Yapılan bir etki analizinde, Cornell Tech’in New York ekonomisine yılda yaklaşık 750 milyon dolarlık katkı sunduğu hesaplanmıştır.
Uluslararası Öğrenciler ve Bilimsel Yetenek Akışındaki Kayıp Riski
Amerikan üniversitelerinin küresel cazibesinde kilit rol oynayan unsurlardan biri de uluslararası öğrencilerdir. Bu öğrencilerin yalnızca eğitim ücretleriyle değil; sahip oldukları yetenekler, inovasyon potansiyelleri ve yarattıkları ekonomik değer ile ABD’ye katkı sundukları belirtilmektedir. 2023-2024 döneminde uluslararası öğrencilerin ABD ekonomisine yaklaşık 50 milyar dolarlık katkı sağladığı hesaplanmıştır. Bu katkının, uluslararası eğitimi ABD’nin onuncu en büyük ihracat kalemi haline getirdiği ifade edilmektedir.
Ancak Trump yönetimi döneminde uluslararası öğrencilere yönelik politikaların sertleşmesi, bu katkının geleceğini tehdit etmektedir. Öğrenci vizelerine yönelik kısıtlamaların ve kamuya açık üniversitelere yönelik söylemlerin, uluslararası öğrenci tercihlerinde düşüşe yol açtığı gözlemlenmektedir. Harvard’a yönelik vize yasakları geçici olarak askıya alınsa da, retoriğin devam etmesi durumunda sonbaharda kayıtlarda ciddi azalmalar yaşanabileceği öngörülmektedir.
Sadece öğrenci kaybı değil, üniversite toplulukları içinde çalışan akademisyen, araştırmacı ve idari personelin de bu belirsizlik ortamından olumsuz etkilendiği belirtilmektedir. Bu durumun, ABD’nin küresel bilimsel liderliğini zayıflatabilecek bir beyin göçüne yol açabileceği değerlendirilmektedir.
Çin’in son on yılda araştırma harcamalarını GSYH’ye oranla %900 artırdığı ve patent başvurularında ABD’yi geçme potansiyeline sahip olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, ABD’nin bilimsel alanda liderliğini sürdürebilmesi için kamu desteklerinin istikrarlı biçimde devam ettirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Öte yandan, Johns Hopkins Üniversitesi gibi araştırma odaklı kurumların kamu yatırımları sayesinde sağlık teknolojilerinde önemli buluşlara imza attığı görülmektedir. Örneğin, Lantheus firması tarafından geliştirilen Pylarify adlı prostat kanseri teşhis teknolojisinin, yılda 200.000’den fazla hastaya umut olduğu ve 1 milyar doları aşan gelir elde ettiği bildirilmektedir. Bu teknolojinin, NIH destekli fonlarla Johns Hopkins laboratuvarlarında geliştirildiği aktarılmaktadır.