Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

İngiltere’de Yeni Dönemin Başlangıcı mı?

İngiltere’de son yılların en tartışmalı siyasi başlıklarından biri olan “Net Sıfır” politikası, köklü bir dönüşümün eşiğine geldi. Hükümetin temel enerji…

İngiltere’de Yeni Dönemin Başlangıcı mı?

İngiltere’de son yılların en tartışmalı siyasi başlıklarından biri olan “Net Sıfır” politikası, köklü bir dönüşümün eşiğine geldi. Hükümetin temel enerji ve iklim politikalarını şekillendiren bu strateji, artık yalnızca ekonomik değil, siyasi bir krize dönüşmüş durumda. Son olarak Muhafazakâr Parti, iklim yasasının yürürlükten kaldırılacağını ve İklim Değişikliği Komitesi’nin (CCC) kapatılacağını açıkladı. Bu karar, 2019’da Theresa May tarafından yasal hedef haline getirilen “2050’ye kadar net sıfır emisyon” planının sona yaklaşmakta olduğuna işaret ediyor.

Net Sıfır’ın Doğuşu: Üç Liderin Ortak İmzası

On yıl önce, dönemin üç siyasi lideri — David Cameron, Nick Clegg ve Ed Miliband — enerji ve iklim politikalarını “partiler üstü bir mutabakat” haline getiren bir taahhüt imzaladı. Bu adım, o dönemde çevreci bir uzlaşı olarak sunulmuştu. Ancak zaman içinde, bu anlaşma demokratik tartışmanın sınırlarını daraltan bir gelişme olarak görülmeye başlandı.

Bu uzlaşı, ilerleyen yıllarda Theresa May’in 2019’da Net Sıfır hedefini yasalaştırmasının önünü açtı. Sonrasında Boris Johnson hükümeti, ülkenin “yeşil dönüşümde öncü olacağı” iddiasıyla milyarlarca sterlinlik projelere imza attı. 2021’de Glasgow’daki COP26 Zirvesi’nde, İngiltere küresel iklim finansmanı konusunda övünürken, aynı dönemde enerji fiyatları hızla yükselmeye başladı.

O yıllarda Net Sıfır politikasına karşı çıkan yalnızca birkaç düşünce kuruluşu ve bağımsız uzman bulunuyordu. Kamuoyunda ise bu politikaya yönelik eleştiriler “bilim karşıtı” veya “gerici” olarak etiketleniyordu. Ancak bugün tablo tamamen değişmiş durumda.

Rüzgâr Tersine Dönüyor: Muhafazakârların Yeni Yönü

Geçtiğimiz hafta Sanayi Bakanı Kemi Badenoch’un yaptığı açıklama, İngiltere’nin iklim politikasında kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. Badenoch, “İklim Değişikliği Yasası’nı yürürlükten kaldıracağız” diyerek ülkenin 15 yıldır uyguladığı çerçeveyi ortadan kaldırma kararlılığını duyurdu. Ayrıca, Net Sıfır hedefini denetleyen bağımsız kurum olan İklim Değişikliği Komitesi’nin de kapatılacağını açıkladı.

Bu karar, yalnızca politik bir değişim değil, aynı zamanda ekonomik gerçeklerle yüzleşme olarak da yorumlanıyor. Son aylarda yenilenebilir enerji yatırımlarında ardı ardına gelen zarar açıklamaları, özellikle rüzgar enerjisi şirketlerinin finansal zorlukları, sistemin sürdürülemezliğini ortaya koydu.

Badenoch’un çıkışı, “Net Sıfır’ın çöküş dönemi” olarak nitelendiriliyor. Artık birçok ekonomist, enerji mühendisliği uzmanı ve gazeteci, daha önce savundukları iklim politikalarını sorguluyor. Hatta bazı yenilenebilir enerji savunucuları bile, üretim ve arz güvenliğini riske atan “hızlı geçiş” stratejilerinin gözden geçirilmesi gerektiğini kabul ediyor.

Yeşil Rüyadan Gerçeklere: Ekonomi ve Enerji Arasında Gerilim

İngiltere uzun süredir “rüzgar enerjisinin Suudi Arabistan’ı” olma iddiasıyla anılıyordu. Ancak bu hedef, pratikte yüksek maliyetler ve arz sorunları nedeniyle beklenen sonucu vermedi. Ülke genelinde artan enerji faturaları, sanayinin rekabet gücünü zayıflattı. Özellikle ağır sanayi kuruluşları artan enerji vergileri ve tedarik belirsizliği nedeniyle yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya başladı.

Küresel enerji krizinin ardından yaşanan tedarik sıkıntıları, ülkedeki enerji güvenliği tartışmalarını yeniden alevlendirdi. İspanya ve Portekiz’de yaşanan kısa süreli elektrik kesintilerinin ardından Avrupa genelinde “yenilenebilir enerjiye aşırı bağımlılık” konusu ciddi biçimde tartışılıyor.

Uzmanlara göre, asıl sorun teknolojiden çok planlamada. Rüzgar ve güneş enerjisi gibi kesintili kaynakların şebeke sistemine entegre edilmesi, mevcut altyapı ile yeterince güvenli biçimde sağlanamıyor. Bu nedenle, “sıfır karbon” hedefiyle yürütülen yatırımların bazıları hem ekonomik hem de mühendislik açısından geri tepmeye başladı.

Buna rağmen muhalefet partileri, özellikle İşçi Partisi, politik yön değişikliğini sert biçimde eleştiriyor. Ed Miliband, son konuşmasında iktidarı “iklim inkârcılığıyla” suçlayarak Reform Partisi ve Badenoch çizgisinin “bilim düşmanı ve yıkıcı” olduğunu savundu. Ancak sanayi çevrelerinden gelen tepkiler farklı: birçok iş insanı, Miliband’ın “yeşil yatırım” adı altında üretim maliyetlerini artıran politikalarının ülkeyi geriye götürdüğünü düşünüyor.

Yeni Cephe: Ekonomi mi, İklim mi?

Bugün İngiltere’de siyasetin yeni ekseni, çevre ideali ile ekonomik gerçekler arasındaki dengeye oturmuş durumda. Hükümet, enerji güvenliği ve üretim maliyetlerini merkeze alan “pragmatik iklim politikası” kavramını öne çıkarıyor. Bu yaklaşım, karbon salımını azaltma hedefinden vazgeçmeden, daha makul bir takvim ve yatırım modeline geçilmesini öngörüyor.

Reform Partisi’nin “Net Sıfır değil, Net Akıl” söylemiyle başlattığı hareket, giderek daha geniş bir taban buluyor. Kamuoyu yoklamaları, halkın büyük bölümünün çevre politikalarına prensipte destek verdiğini ancak faturaların yükselmesinden rahatsız olduğunu gösteriyor.

Enerji uzmanları, İngiltere’nin gelecekte hibrit bir model benimseyeceğini öngörüyor. Bu modelde, nükleer enerji ve doğal gaz yatırımlarıyla birlikte, yenilenebilir kaynaklar daha dengeli biçimde kullanılacak. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, önce uzun yıllardır süren “yeşil dogmanın” yerini mühendislik ve ekonomik akla bırakması gerekiyor.

Sonuç: Yeni Bir Enerji Gerçekliği

İngiltere’deki bu politika değişimi, sadece ülke içinde değil, Avrupa genelinde de domino etkisi yaratabilir. Birçok ülke, benzer şekilde yüksek maliyetli enerji geçiş politikalarının baskısı altında. Almanya’nın kömür santrallerini yeniden devreye alması, Fransa’nın nükleer yatırımlarını hızlandırması ve Hollanda’nın doğalgaz rezervlerini yeniden gündeme getirmesi, bu dönüşümün habercisi.

Net Sıfır ideali bir dönemin simgesiydi. Ancak bugünün ekonomik ve teknolojik koşulları, o ideali yeniden tanımlamayı zorunlu kılıyor. Artık mesele yalnızca karbon salımını azaltmak değil, bunu toplumsal refahı koruyarak yapabilmek. İngiltere’de atılan bu adım, belki de küresel enerji politikasında daha gerçekçi bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler