Döviz
Dünya, Gümrük Vergisi Krizinden Borçla Çıkmaya Çalışacak
ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileriyle küresel ticareti dengeleme çabaları ne kadar basit ve yüzeysel görünse de, bu politikaların küresel ekonomi üzerindeki etkileri son derece ciddi olabilir. Şu ana kadar piyasalar bu tehdidi tam anlamıyla ciddiye almış değil; özellikle de ABD gibi dış sermayeye bağımlı ülkelerde büyüyen borç riskinin sistemik bir mali krize dönüşme ihtimali göz ardı ediliyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileriyle küresel ticareti dengeleme çabaları ne kadar basit ve yüzeysel görünse de, bu politikaların küresel ekonomi üzerindeki etkileri son derece ciddi olabilir. Şu ana kadar piyasalar bu tehdidi tam anlamıyla ciddiye almış değil; özellikle de ABD gibi dış sermayeye bağımlı ülkelerde büyüyen borç riskinin sistemik bir mali krize dönüşme ihtimali göz ardı ediliyor.
Trump’ın tarifeleri ve diğer korumacı önlemleri bazı kesimlerce hâlâ “varsayımsal” bir tehdit olarak görülüyor. Ancak bu tedbirlerin yalnızca tüketim, yatırım ve güven gibi soyut unsurlar değil; aynı zamanda dünya genelinde hızla büyüyen borç seviyesi üzerinde somut ve yıkıcı etkileri olabilir. Tüm bu faktörler birleşerek, küresel ekonomi için bir “mükemmel fırtına” yaratma potansiyeli taşıyor.
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) yayımladığı son Küresel Borç Raporu, dünya genelindeki toplam borcun 2025’in ilk çeyreğinde 7,5 trilyon dolar artarak 324 trilyon doları aştığını ortaya koyuyor. Bu artışın önemli bir kısmı Çin hükümetinin borçlanmasından kaynaklanıyor olsa da, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler de borç büyümesine önemli katkı sağladı.
Özellikle gelişmekte olan ülkeler için tablo daha da karamsar. Çin hariç birçok gelişen ekonomide borcun GSYH’ye oranı son yıllarda düşüş eğilimindeydi, ancak bu olumlu trend Trump’ın ticaret politikaları nedeniyle tersine dönmüş durumda. Ekonomik büyüme yavaşlarken, hükümetler karşı önlemler almak için yeniden borçlanmaya yöneliyor. 2025’in ilk çeyreği itibarıyla gelişmekte olan ülkelerde borcun GSYH’ye oranı %245 ile tarihi zirveye ulaştı. Çin’de bu oran %90’ı aşarken, 2019’da bu oran yalnızca %60’tı.
Gelişmiş ülkelerde bazı oranlar düşüş göstermiş olsa da ABD için aynı durum geçerli değil. IIF’e göre, ABD’de kamu borcu önümüzdeki yıllarda büyük bir artış gösterecek. Planlanan vergi indirimleri ve uzatmaları finanse edilmediği takdirde, piyasalarda ciddi oynaklık yaşanabilir.
Rapor ayrıca, ABD dolarının büyük ticaret ortakları karşısında değer kaybetmesinin ABD borcunun dolar bazında artmasına katkıda bulunduğunu, ancak ilk çeyrekteki borç artışının son yılların ortalamasının dört katı olduğunu belirtiyor. Bu da Trump’ın ekonomi politikalarının küresel düzende derin ve uzun vadeli bir bozulma yaratabileceğine işaret ediyor.
Yeni ekonomik düzene geçişin maliyeti çok yüksek olacak. Ne vergi mükellefleri ne de şirket hissedarları bu maliyeti karşılayacak durumda. Devletler daha fazla borçlanacak, şirketler ise tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmak ve üretimi yeniden yerelleştirmek için borçlanmak zorunda kalacak. Özellikle ihracata bağımlı Doğu Asya ekonomileri, bu dönüşümün mali yükünü en fazla hisseden bölgelerden biri olacak.
IIF’in de belirttiği gibi, bu süreç yalnızca bir ekonomik döngü değişimi değil, aynı zamanda küresel ekonomik yönetişimin yeniden tanımlandığı bir dönemi temsil ediyor. Basitçe söylemek gerekirse, Trump’ın “Önce Amerika” politikası, geri kalan dünya umurumda değil yaklaşımına dayanıyor. Ancak bu yaklaşımın, bumerang etkisiyle, ABD’yi de ekonomik açıdan vurması kaçınılmaz olabilir.
Trump, ABD üretimini Çin’den geri getirme sözü veriyor. Ancak bu hedefin tarifeler yoluyla gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği tartışmalı. Özellikle Asya’nın ihracat odaklı ekonomileri, Trump’ın korumacı politikaları nedeniyle ticaret fazlalarının tehlikeye girmesiyle birlikte, resesyondan kaçınmak için iç talebi borçla desteklemeye yönelecekler. Üstelik ABD’nin diğer ülkelere savunma harcamalarını artırma baskısı da tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor.
ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz indirimlerine yönelmesi ve Avrupa Merkez Bankası ile Çin Merkez Bankası’nın da destekleyici tutumlarını sürdürmesi, borç artışını kolaylaştıran bir ortam yaratıyor. IIF’e göre, bu borç artışının büyük bölümü yine kamu sektörü kaynaklı olacak.
Tüm bu gelişmelerin özeti şu: Popülist liderlerin, ekonomi ve finansın nasıl işlediğine dair temel bir anlayışa sahip olmadan, uzman görüşlerini göz ardı ederek siyasi güce erişmeleri son derece tehlikelidir. Ancak burada sorumluluk yalnızca siyasetçilere değil, bilgiye erişimi olan, sistemik riskleri analiz edebilen elitlere de düşüyor. Onlar da seçmenlere bu riskleri açık ve anlaşılır şekilde anlatmakla yükümlüler. Aksi takdirde, dünya bir krizden diğerine sürüklenmeye devam edecek gibi görünüyor. Ve bir sonraki küresel kriz çok da uzakta olmayabilir.
Kaynak: Anthony Rowley, South China Morning Post
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Abonelik koşulları için bize e-mail atın: [email protected]