Sosyal Medya

Genel

Küresel Düzenin Hikâyesi, IV. Bölüm: Viyana Düzeni

 Uluslararası düzeninin ekonomik ve politik olarak nasıl oluştuğunu anlattığım yazı dizisine devam ediyorum. Bu yazıda Napolyon Savaşları sonrasında uluslararası düzenin…

Küresel Düzenin Hikâyesi, IV. Bölüm: Viyana Düzeni

 Uluslararası düzeninin ekonomik ve politik olarak nasıl oluştuğunu anlattığım yazı dizisine devam ediyorum. Bu yazıda Napolyon Savaşları sonrasında uluslararası düzenin Viyana Kongresi’nde kuruluşunu kaleme aldım.

Yazı dizisinin önceki yazılarını okumadıysanız, sırasıyla ilk yazıdan başlayarak okumanızı öneririm.

Küresel Düzenin Hikayesi, I. Bölüm, Westfalya Düzeni (1648-1789)

Küresel Düzenin Hikayesi, II. Bölüm, Fransız Devrimi’nin Öyküsü  (1789-1799)

Küresel Düzeninin Hikayesi, III. Bölüm, Napolyon Savaşları (1799-1815)

Napolyon’un Waterloo’da son kez yenilmesi ile bir dünya savaşı ölçeğindeki Napolyon Savaşları sona ermişti. Britanya İmparatorluğu ve müttefiklerine tam yüz elli yıl boyunca kafa tutan, Avrupa’nın en büyük gücü Fransa, yenilgiyi kabul etmişti.

Napolyon 1814’te ilk defa sürgüne gittiğinde, savaşın muzafferleri olan Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya Viyana’da yeni dünya düzenini müzakere etmeye başlamıştı. Bu kongre modern zamanların ekonomik ve politik olarak dönüm noktalarından biridir

Viyana Kongresi; daha ileride yer alan Paris Barış Konferansı (1919), Potsdam Konferansı (1945) ve Final Settlement with Respect to Germany (Moskova Anlaşması, 1990) gibi dünya düzeninin kararlaştırıldığı tarihi toplantıların ilkidir.

Viyana Kongresi’ni benzersiz kılan ise uluslararası nüfus alanlarının ilk defa diplomasi masasında dağıtıldığı ilk barış anlaşmasıdır. Üstelik bu konferans yukarıda bahsedilen üç modern konferansa göre çok daha başarılıdır. Viyana Kongresi’nin kurduğu sistem, uluslararası düzeni yüz yıl boyunca, 1914 yılına kadar bir dünya savaşı ölçeğindeki bir felaketten korumuştur.

Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren 1919 Paris Barış Anlaşması içerdiği ağır ve haksız koşullar ile II. Dünya Savaşı’nın temelini atarken, II. Dünya Savaşı’nın son perdesi inerken yapılan Potsdam Konferansı ise Soğuk Savaşı tetiklemişti.

Soğuk Savaşa son veren Moskova Anlaşması’nda Sovyetler Birliği’nin ardılı olan Rusya Federasyonu’na verilen yazılı olmayan ve belirsiz garantilerin (NATO’nun genişlemeyeceğine dair verilen sözlü garantiler) altının boş olması nedeni ile bugün Ukrayna Savaşı’nı yaşıyoruz.

Viyana Konferansı’nı benzersiz kılan bir başka nokta da, büyük devletleri temsil eden beş tarafın da ayrı ayrı mükemmel bir müzakereci olmasıdır.

Britanya İmparatorluğunu Dışişleri Bakanı Lord Castlereagh, Avusturya’yı Şansölye Prens Klemens von Metternich, Prusya’yı Başbakan August von Hardenberg, Rusya’yı Çar I. Alexander ve mağlup Fransa’yı Dışişleri Bakanı Prens Charles-Maurice de Talleyrand temsil ediyordu.

İngiliz pozisyonu, savaşın kazanımlarını koruyarak, Britanya İmparatorluğunu uluslararası düzenin tek süper gücü olarak konumlandırmayı hedefliyordu.  İngiliz donanması, Kıta Avrupası hariç tüm dünyada bu üstünlüğü tescil ediyordu. Ancak İngilizler, klasik diplomasileri çerçevesinde Fransa’nın mağlup edilmesi sonrasında Rusya İmparatorluğu’nun tek bir kıtasal güç haline gelmesini arzu etmiyordu. Bu neden ile İngilizler Kıta Avrupası’ndaki en büyük güce karşı, bu güç 1815’te Rusya oluyordu, Avusturya ve Prusya ile denge arayacaktı.

Bu pozisyon ABD’nin 1945 sonrası Sovyetler Birliği’ne karşı Batı Avrupa ve Uzakdoğu’da kurduğu karmaşık ittifaklar zincirinin atasıdır. İngilizler aynı zamanda Fransa’nın bir daha yeni dünya düzenini tehdit edemeyecek şekilde daha güçlü komşu devletler tarafından çevrelenmesini istiyordu. Bunun için Napolyon’un Fransa’nın sınırlarında zayıf ve uydu devletler ile yarattığı sistemin tersi yapılacaktı.

Rusya İmparatorluğu’nun heyeti doğrudan Çar I. Alexander’ın yönetiminde idi. Rusya, bir taraftan Polonya’nın taksim edilmesi sonrasında Polonya’dan büyük bir dilimi kopartmayı hedeflerken, diğer taraftan gözü artık Balkanlar’daki Slav nüfusunun üzerinde idi. Rus Çarı, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı muazzam üstünlüğünün farkındaydı. Ve bu üstünlüğü İngiltere ve Avusturya’nın engeli olmadan kullanmayı arzu ediyordu. Rusya’nın konferanstaki en büyük kozu, Paris’in dışındaki kırsal bölgede konaklayan ordusunun idi. Bu etki öyle unutulmazdı ki, 1945 yılında Sovyet lideri Stalin’e muzaffer Sovyet ordularının Berlin ve Viyana’yı ele geçirmesinden memnun olup olmadığı sorulduğunda, basitçe şu yanıtı vermişti:  “I. Alexander Paris’e ulaşmıştı!“

Avusturya Şansölyesi, von Metternich zor pozisyonuna rağmen Viyana düzeninin gerçek mimarı olacaktı. Daha 1815 gibi erken bir tarihte imparatorluğun çok uluslu yapısı tehlike sinyalleri veriyordu. Avusturya ekonomisi tamamen Kıta Avrupası’na bağımlıydı. Deniz aşırı karlı ticaret yapacak sömürgeleri/kolonileri yoktu. Batısında her an ayağa kalkabilecek kadim düşmanı Fransa mevcutken, doğuda çok daha tehlikeli bir rakip olan Rusya belirmişti.

İki çok uluslu imparatorluğu temsil eden Metternich ve I. Alexander aynı zamanda, Fransız Devrimi’nin şişeden çıkardığı tehlikeli iki cini şişeye geri sokmaya çalışıyordu. Fransız Devrimi bir yandan köylülerin, işçilerin ve küçük burjuvanın hak arayabileceğini ve bunu gerekirse kuvvet kullanarak yapabileceğini ispat etmişti. Devriminin diğer yaydığı tehlikeli düşünce ise milliyetçilik idi. İleride sol ve sağ akımların birer parçası olan bu eğilimlere karşı Avusturya ve Rusya’nın yanıtı mevcut çok uluslu imparatorlukların temelini oluşturan klasik muhafazakârlık olacaktı.

Avusturya’nın bir önemli sorunu da, Almanya olarak tanımlanan bölgede yer alan çok sayıda prenslik ve krallığın giderek Prusya Krallığı etkisine girmesi idi. Avusturya, Prusya’nın Almanya’daki varlığını kısıtlayarak, mevcut düzenin devamını arzuluyor, ayrıca parçalanan Polonya’dan da bir pay kapmaya çalışıyordu.

Prusya’nın hedefi ise zengin Saksonya’yı ve Ruhr Bölgesini ele geçirmek ve parçalanan Polonya’dan özellikle Batı Prusya olarak isimlendirdiği bölgeyi elde etmekti. Prusya’nın en büyük korkusu ise ileride Fransa’nın ayağa kalkarak, zayıf Alman devletlerini ezerek Prusya sınırına gelmesiydi. Bu yüzden Prusya konferansta Fransa’nın parçalanmasını önerecekti. Aynı girişimin benzerleri, I. Dünya Savaşı sonrasında Fransa’nın Almanya’nın parçalanmasında ısrar etmesinde ve 1945 sonrasında Almanya’nın dört muzaffer ülke tarafından askeri işgal bölgelerine ayrılması şeklinde görülecekti.

Fransız pozisyonunu savunan Prens de Talleyrand müthiş ve benzersiz bir adamdı. Fransız Devrimi öncesinden beri diplomasi ve siyasetin içindeydi. Devrimin en tehlikeli dönemi olan Terör döneminde kellesini Robespierre’in giyotinine kaptırmaktan kurtulmuş, ardından devrim hükümetleri olan Direktuvar, Üç Konsül yönetimi ve Napolyon’un altında dış işleri bakanlığı yapmıştı.

Şimdi ise Fransız tacını Napolyon’dan sonra başına koyan Bourbon Hanedanı’nın dışişleri bakanı idi. Napolyon’un yenilgisinin Fransa’ya bıraktığı kötü mirasın zararını Viyana’da toparlamaya çalışıyordu.

Konferans dokuz aylık bir süre sonra, Napolyon’un Waterloo’da yenilgisinden dokuz gün önce tamamlandı. Napolyon Bonaparte her ne kadar mareşallerin mareşali olarak isimlendirilecek büyük bir komutan olsa da 1815 yılında nihai yenilgisi kaçınılmazdı. Napolyon Waterloo’da kazansa dahi, Müttefiklerin zaferi kazanacağı muazzam askeri ve ekonomik üstünlükleri nedeni ile tartışılmazdı. Napolyon’un kaderi, Ekim 1812’de Moskova’dan geri çekilmek zorunda olduğu zaman mühürlenmişti.

Viyana Kongresi sonucunda uluslararası düzen şu şekilde oluştu:

  • Rusya, Polonya’nın parçalanmasından en büyük payı aldı. Ülkenin doğusunu ve Varşova’yı elde etti. İsveç’ten kaptığı Finlandiya’yı muhafaza etti.
  • Prusya Saksonya’nın tamamını alamasa da, bu bölgenin büyük bir kısmını elde etti. Parçalanan Polonya’dan ise Posen (bugünkü Poznan) yani Batı Prusya olarak bilinen bölgeyi elde etti.  Ayrıca önemli bir liman şehri olan Danzig’i topraklarına kattı.   Ren Bölgesinde ise ayrıca önemli bir kömür rezervine sahip Saarland’ı ve ayrıca Moselle bölgesini kazandı.
  • Savaşın muzafferleri Alman devletlerini birleştirmedi ama Fransa’ya karşı güçlü bir konfederasyon haline getirdi. Eski Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kalanı olan 300 adet krallık, prenslik, düklükten oluşan mozaik, 39 devletçikten oluşan Alman Konfederasyonu haline getirildi. Avusturya ve Prusya eski yapı içindeki oy haklarını korurken; Avusturya bu konfederasyonun lideri olacaktı.
  •  Hollanda Krallığı’na eski Avusturya Flanders’i verildi. Yani bugünkü Belçika…
  • İngiltere, Malta, Kap Kolonisi (bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bir bölümü), Seylan’ı aldı. Artık Hindistan’da İngiltere’nin hiçbir rakibi olabilecek bir güç kalmamıştı.
  • Fransa’nın batısı Müttefikler tarafından beş yıllığına işgal edilecekti. Müttefikler 1818 yılında bu göstermelik işgali bitirecekti.
  • Avusturya; Tarnopol’ü, Salzburg’u, Tirol’ü, Venedik bölgesini, Lombardiya’yı ve Dalmaçya’da Ragusa’yı kazandı.
  • Papa’ya Roma üzerindeki hükümdarlığı yeniden geri verildi.

Fransa, Fransız Devrimi öncesi sınırlarına dönüyordu. Artık sınırlarında daha güçlü devletler oluşturulmuştu: Kuzeyde Hollanda Krallığı, güneydoğuda Piemont Krallığı, Ren Bölgesi’nde Prusya, Almanya’da Alman Konfederasyonu. Bourbonlar’ın ayrı bir aile koluna tacı geri verilen İspanya’nın toprak bütünlüğü ise garanti altındaydı. Aynı garanti 1930’larda Almanya’ya karşı Polonya için verilecekti.

Viyana düzeni aynı zamanda köleliği kınıyordu. İngiliz diplomasisi köleliğin kaldırılması konusunda ısrarcı olmasına rağmen bunu kabul ettirememişti. Ama köle ticaretini Atlantik’te devriye gezen imparatorluk donanması bir ölçüde engelleyecekti.

Britanya İmparatorluğu artık yeni dünya düzeninin tek süper gücü idi. İngilizler deniz gücünü tamamen tekeline almıştı. İngiliz deniz gücü hem rakiplerine karşı ekonomik üstünlüğü destekliyor, hem de rakiplerini arzu ettiği şekilde abluka ederek iktisadi olarak boğabilme seçeneği veriyordu. 1815’teki İngiliz deniz gücünün gücü, 1943’ten beri ABD’nin hava gücünü rakipsiz olarak kullanabilme yeteneğine benzer.

İngiliz deniz gücü ve ticaret filosunun kapasitesi, İngiltere’nin daha hızlı gelişen Kuzey Amerika, Batı Hint Adaları, Latin Amerika, Hindistan ve Uzakdoğu pazarlarına İngiliz mallarının arz edilmesini ve hammadde teminini de kolaylaştırmıştı.

İngilizler, Viyana’da Avrupa için bir denge oluşturmuşlardı ancak bu denge deniz aşırı pazarlar ve yeni sömürgeler için geçerli değildi. İngilizler hiçbir müzakere etmeden bu alandaki tartışmasız üstünlüklerini acımasızca kullanacaklardı.

Dahası İngiltere muazzam bir üretim devrimi içinde idi: I. Sanayi Devrimi. Köleliğin kaldırılmasındaki ısrarları sadece hümanizme ve liberalizme dayanmıyordu. Sanayi Devrimi kölelere değil, işçilere ihtiyaç duyuyordu.

Burak Köylüoğlu

LinkedIn: https://www.linkedin.com/in/koyluogluburak/

Twitter: https://twitter.com/KoyluogluBurak

Web: https://stratejivefinans.com

 

BAKMADAN GEÇME

  • Ticaret Bakanlığı’ndan Yeni Düzenleme: Elektronik Defter Dönemi Başlıyor

    Ticaret Bakanlığı, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren kurulacak tüm şirketler için Elektronik Ticari Defter Sistemi’nin (ETDS) zorunlu hale getirileceğini duyurdu.

  • 🏆 Saxo Bank’tan Dev Altın Analizi: “Sadece Bir Yatırım Değil, Sistemin Yeni Köşe Taşı!”

    Küresel piyasaların dev ismi Saxo Bank, altının son iki yıldaki %110’luk rallisini analiz ederek 2026 sonu için 5.000 dolar hedefini yineledi. Rapora göre altın, artık geçici bir korunma aracı olmaktan çıkıp küresel finans sisteminin stratejik merkezine yerleşti.

  • Asya Kalkınma Bankası’ndan Türkiye’ye Dev Finansman: Deprem Bölgeleri İçin Destek Verecekler

    Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB), 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerin ardından toparlanma sürecini hızlandırmak, enerji ile imalat sektörlerindeki yatırımları desteklemek amacıyla Asya Kalkınma Bankası’ndan (AKB) toplam 325 milyon dolarlık kaynak sağladığını açıkladı.

  • Çin’de İhracat Kontrollerinin Gevşemesi Nadir Metal Sevkiyatlarını Artırdı

    Çin, ihracat kontrollerinde gevşemeye gitmesinin ardından önceki dönemlere kıyasla daha fazla nadir metal ürünü ihraç etti. Kasım ayında nadir metal ürünleri ihracatı bir önceki aya göre yüzde 13 artış gösterdi. Daha esnek ihracat rejiminin, elektrikli araçlar, savunma sanayii ve yüksek teknoloji üretiminde kritik öneme sahip minerallerin yeniden küresel piyasalara akışını hızlandırdığı ifade ediliyor.

  • Almanya İhracatında Sınırlı Güven Artışı, Sektörel Beklentiler Farklılaşıyor

    Almanya’nın ihracat sektörüne ilişkin güven, sınırlı da olsa toparlanma sinyalleri verdi. ifo İhracat Beklentileri Endeksi, aralık ayında kasım ayındaki eksi 3,8 puandan eksi 3,1 puana yükseldi.

  • Yükselen Getiriler Yabancı Yatırımcıyı Japon Tahvillerine Çekti

    Yabancı yatırımcılar, yükselen getirilerin sunduğu cazibe sayesinde geçen hafta Japon tahvillerinde son sekiz ayın en güçlü alımını gerçekleştirdi. Japonya Maliye Bakanlığı’nın Perşembe günü yayımladığı öncü verilere göre, yabancıların net tahvil alımı 1,41 trilyon yen (yaklaşık 9,1 milyar dolar) seviyesine ulaştı. Bu tutar, 11 Nisan haftasından bu yana kaydedilen en yüksek rakam oldu. Artan ilgi, 11 Aralık’ta yapılan 20 yıllık tahvil ihalesinde de gözlemlendi; talep-karşılama oranı son beş yılın en yüksek düzeyine çıktı.

  • Moody’s’ten Türkiye Ekonomisi Yorumu: Büyüme ve Enflasyon Tahminini Açıkladı

    Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, yayımladığı Global Yapılandırılmış Finans raporunda G20 ülkelerine ilişkin büyüme ve enflasyon tahminlerini paylaştı. Rapora göre Moody’s, Türkiye ekonomisinin 2025 yılında yüzde 3,2, 2026’da yüzde 3,4 ve 2027’de yüzde 3,5 oranında büyümesini bekliyor.

  • Kısa Vadeli Dış Borç Stoku Ekim Ayında Sınırlı Geriledi

    Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku, Ekim ayında bir önceki aya kıyasla 21 milyon dolarlık düşüşle 165,7 milyar dolara geriledi.…

  • ⚠️ Yapay Zeka Devriminin Karanlık Yüzü: 1 Trilyon Dolarlık Balon Patlıyor mu?

    "Dot-com" çılgınlığıyla internetin dünyayı değiştireceği söyleniyordu; nitekim değiştirdi de. Ancak bu değişim gerçekleşmeden önce, milyarlarca dolarlık spekülatif bir balon büyük bir gürültüyle patlamış, geride binlerce iflas etmiş şirket bırakmıştı. Bugün, 2025 yılının son günlerinde Wall Street ve Silikon Vadisi, çok daha büyük bir hayaletle karşı karşıya: 1 Trilyon Dolarlık Yapay Zeka Balonu.

  • Her 6 kişiden biri bahis oynuyor, para yurtdışına akıyor

    AK Parti’nin Kasım ayına ait saha araştırmasından sızan veriler, yasa dışı bahis ve sanal kumarın Türkiye’de ciddi bir toplumsal ve ekonomik sorun haline geldiğini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre Türkiye’de her 6 kişiden biri bahis oynarken, özellikle gençler, lise mezunları, orta gelir grubu ve küçük esnaf bu sistematik yayılımın ana hedefi konumunda bulunuyor. Yasa dışı bahis nedeniyle yılda yaklaşık 150 milyar doların yurt dışına aktığı tahmin ediliyor.

  • Temiz Eller Operasyonu mu, AKP İçinde Büyük Hesaplaşma mı? İşte Perde Arkası

    Türkiye siyaseti, ardı ardına gelen operasyonlar ve iktidar bloğu içinden yükselen "Temiz Eller" çağrılarıyla sarsılıyor. Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür’ün fitilini ateşlediği bu süreç, sadece adli bir vakalar zinciri mi, yoksa AKP içinde post-Erdoğan dönemine hazırlık niteliğinde bir güç savaşı mı?

  • Aracı kurumlar Borsa için ne yorum yaptı?

    Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi haftanın sonuna yaklaşırken zayıf bir görünüm sergilerken, aracı kurumlar teknik seviyeler ve kısa vadeli risklere dikkat çekti. Gün içinde 11.250–11.365 bandında hareket eden endeks, günü yüzde 0,55 kayıpla 11.287 puandan tamamladı. İşlem hacmi ise 113–114 milyar TL aralığında gerçekleşerek son dönem ortalamalarının altında kaldı. İşte önde gelen aracı kurumların Borsa İstanbul’a ilişkin değerlendirmeleri:

  • Yüzde 55 bin prim yapan Hint hissesinin hikayesi

    Yapay zekâ rüzgârıyla küresel piyasalarda rekorlar kırılırken, Hindistan’da son 20 ayda yüzde 55 binin üzerinde prim yapan RRP Semiconductor hissesi yatırımcılar için ibretlik bir örneğe dönüşüyor. Sosyal medya etkisi, düşük fiili dolaşım oranı ve bireysel yatırımcı ilgisiyle şişen hissede düzenleyici incelemeler ve zayıf finansallar alarm zillerini çaldırıyor.

Benzer Haberler