Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

Jeopolitik ve Yeni Soğuk Savaş

Sovyetler Birliği’nin; uzun bir gerileme dönemi sonunda, 12 Eylül 1990 tarihinde imzalamak durumunda kaldığı, II. Dünya Savaşı’nı hukuken, Soğuk Savaşı…

Jeopolitik ve Yeni Soğuk Savaş

Sovyetler Birliği’nin; uzun bir gerileme dönemi sonunda, 12 Eylül 1990 tarihinde imzalamak durumunda kaldığı, II. Dünya Savaşı’nı hukuken, Soğuk Savaşı prensip olarak bitiren Moskova Anlaşması (esas ismi Treaty on the Final Settlement with Respect to Germany) ile dünyanın yeni bir döneme girdiği uzun bir süre yazılıp çizilmiş idi.

Nitekim bu anlaşma basitçe Birleşik Almanya’nın yeniden kurulmasını tanımlamakla kalmamış, Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve politik anlamda çöküşünün son noktasını belirlemişti. Doğal olarak bu çöküşün başka bir anlamı da Batı’nın politik sisteminin, neo-liberal prensiplere dayanan kapitalizmin ve NATO’nun oluşturduğu askeri paktın gücünün tartışmasız üstünlüğü olarak yorumlanmıştı.

Nitekim ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın 1992 yılında yayınladığı “The End of History and The Last Man” yani kısaca “Tarihin Sonu” tezi de bu düşüncenin ürünü idi. Bu teze göre Batı’nın değerleri ve ekonomik ile politik gücü tamamen galip gelmişti. Tabii bu muazzam zaferin sonucunda artık dünya harmoni içinde bu düzen altında yaşayacaktı.

Ama bu tezi savunanlar tarihin ve jeopolitik biliminin unutulmaz prensiplerini unutmuşlardı.

Aynı tez Roma Cumhuriyet’nin  II. Pön Savaşı’nda Kartaca’yı tamamen mağlup ettiğinde, Napolyon’un 1815’te kesin olarak yenildiğini onaylayan Viyana Anlaşması’nda, I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın dize getirildiğini ve yeni dünya düzeninin başladığını ilan eden 1919 Versay Anlaşması’nda tekrar edilmişti.

Bu tezi tekrar edenlerin sadece isimleri değişikti: Konsül Publius Conelius Scipio Africanus, I. Wellington Dükü Arthur Wellesley, İngiliz Başbakanı David Lloyd George ve Fransız Başbakanı Georges Clemenceau sırası ile kendi dönemlerinde elde edilmiş bu göz kamaştırıcı zaferlerin ardından aynı tezi savunmuşlardı.

Ama Roma Cumhuriyeti, Roma İmparatorluğu’na dönüştüğü ve gücünün zirvesine ulaştığı dönemde için için çökmeye başlamıştı. Britanya İmparatorluğu 1815’te dünyanın tek süper gücü haline geldiği anda, kendi topraklarından doğan Endüstri Devrimi’ne rağmen nispi gücü gerilemeye başlamıştı. Nitekim sadece 56 yıl sonra, 1871 tarihinde, eski sömürgesi olan 13 koloninin yarattığı Amerika Birleşik Devletleri, Britanya İmparatorluğu’nu GSYH büyüklüğü anlamında geçecekti.

En kötü yanılanlar ise, I. Dünya Savaşı sonunda, 1918’te Almanya’yı kesin bir şekilde yenmiş olan muzaffer Batılı Müttefik Devletler idi. Almanya 1925’te yeniden ayağa kalkmaya başlamış, 1939’ta ise Batı’ya yeniden meydan okumuştu. Ne Georges Clemenceau, ne de Lloyd George 1940 yaz aylarında Almanya’nın Pireneler’den, Doğu Polonya’ya kadar Avrupa’nın hakimi olduğunu, Paris’in kaz adımları geçit yapan Alman askerleri tarafından işgal edildiğini veya başta Londra olmak üzere İngiliz şehirlerinin Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) tarafından bombalandığını göremeyecekti.

1940 yılında Almanya’nın kazanmış olduğu muazzam zaferler sonrasında, “Bin yıl sürecek III. Reich imparatorluğunu” ilan etmiş olan Adolf Hitler ise 30 Nisan 1945 tarihinde tepesine yağan Sovyet top mermileri altında sığınağında intihar edecekti. Bu hatalar dizisi Almanya’yı ikiye bölen Elbe Nehri’nden Pasifik Okyanusu’na kadar geniş etki alanına sahip haline getiren, II. Dünya Savaşı’nın muzaffer Sovyetler Birliği’nin lideri Joseph Stalin ve ardılı Nikita Krushchev ile de devam edecekti. Stalin II. Dünya Savaşı sonrasında muzaffer Kızılordu’ya güvenerek Çekoslovakya’da komünistleri iktidara getirecek bir darbe yaptırıp, daha sonra Batı Berlin’i ablukaya almayıp, dünyanın resmen bölüşüldüğü 1945 Potsdam Konferansı’nın kararlarını çiğnemeseydi, Soğuk Savaş başlamayacaktı. Nitekim Sovyetler Birliği’ni yıkan en önemli neden Soğuk Savaş olacaktı.

Stalin’in ardılı Krushchev’in 18 Kasım 1956 tarihinde Moskova’da düzenlenen bir diplomatik resepsiyonda Batılı diplomatlara hitaben söylediği “Tarih bizim yanımızda. Sizi (tarihin derinliklerine) gömeceğiz.” sözünden sadece 8 yıl sonra Sovyet lideri koltuğunu kaybedecek, 35 yıl sonra ise tarihin yanında olduğunu ifade ettiği yıkılmaz olarak düşünülen Sovyetler Birliği’nin çöktüğünü ise göremeyecekti.

Bu yazının amacı bir tarih dersi vermek değil okuyucuya 7000 yıllık jeopolitik biliminin ölümsüz ilkelerini hatırlatmaktır.

Savaş ise jeopolitik ya da büyük stratejinin halen en önemli aracıdır. Birinci Körfez Savaşı, Yugoslavya’nın bölünmesi, Çeçenistan Savaşları, “War on Terror”, İkinci Körfez Savaşı, Rusya-Gürcistan çatışması, Suriye İç Savaşı, Azerbeycan-Ermenistan çatışması ve Ukrayna Savaşı örnekleri; büyük jeopolitik çekişmede, savaşın halen bir araç olarak kullanıldığını gösteriyor.

Savaşlar aslında politik fay hatları üzerinden doğar. 18-19. Yüzyıl Fransız-İngiliz mücadelesinde fay hatları Flanders, Ren Bölgesi ve Tuna hattı üzerinde çizilmiş idi. Tabii bu müthiş mücadele Kuzey Amerika ve Hindistan’da da devam etmişti. 19. yüzyılın sonunda jeopolitik fay hatları bu kez Alsace-Lorraine ile Balkanlar üzerinde çizilmişti. Bu fay hatları ilk dünya savaşını tetikleyecekti.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde ise fay hatları Polonya Koridoru ve o zamanların hasta adamı Çin’in paylaşımı meselesi üzerinde oluşuyordu.

Soğuk Savaş ise fay hatlarının hızla yer değiştirdiği bir döneme damgasını vurdu: Kore, Batı ve Doğu Berlin, Süveyş Kanalı, Küba, Vietnam, Ortadoğu, vs. Neyse ki termonükleer silahların olası yıkıcılığının dehşeti tarafları dizginledi. Hatta Fransa-İngiltere-İsrail’in 1956 yılında Süveyş Kanalı’na ortak taarruzu sonucu ortaya çıkan krizler; Sovyet-ABD ortak müdahalesi ile büyük bir jeopolitik krize dönüşmeden önü alındı.

Stalin akıllıca 1950’de Kore Savaşı’na açıkça müdahil olmamasına rağmen, satrançta bir fil gibi kullandığı Mao’nun elini serbest bırakırken, çatışmanın kontrollü bir şekilde devamını arzu etmişti. Ne de olsa bu tarihte Sovyet nükleer gücü Amerikalılar ile kıyaslanamazdı. Ancak Stalin’in ardılı olan Krushchev’in  Sovyetler’in kıtalararası termonükleer füze kapasitesindeki eksikliğini, Küba’ya kısa ve orta menzilli nükleer füzeler yerleştirerek telafi etmeye çalışması, az daha sıcak bir savaşa neden olacaktı.

1991’den sonra dünyanın daha normal bir hal aldığını varsayıyoruz ama yine yanılıyoruz.

Bugün ise garip bir şekilde, Çin-Rusya eksenine karşı Batı’nın jeopolitik mücadelesi geçmişi andırmaya başladı. Rusya-Ukrayna çatışması, tarafların birbirini yenemediği, karşılıklı grogi olmuş ve sendeleyen boksörlerin müsabakasına benziyor. Rusya’nın, eski Sovyet doktrininden uzaklaşarak, hızla sonuç alabileceğini düşündüğü bir askeri operasyonu tercih etmesi, Mart 2022’de Ukrayna’nın hayati merkezlerine ulaşamaması sonucunu doğurdu.

Batı ise savaşın Doğu Ukrayna’da sınırlı bir savaş olarak “kontrolde” kalması yönünde kartlarını oynarken, savaş ve Batı’nın yaptırımları uzun vadede Rusya-Çin eksenini sağlamlaştırmış oldu.

Savaşın kaybedenlerinin Ukrayna ve Rusya olduğu kesin olsa da dünyaya yayılan sert bir enflasyon dalgası OPEC hariç her ülkeyi vurdu. AB’nin ana motoru Almanya 2023 yılının ikinci yarısına durgunluk tehlikesi altında girerken, ABD enflasyonu dizginlemek için yaptığı faiz artışları nedeni ile doğru regüle etmemiş olduğu küçük-orta aktif büyüklüğüne sahip bankaların kötü bilanço yönetimlerinin riskini kapatmaya çalışıyor.

İngiltere beceriksiz bir Muhafazakâr Parti iktidarının başındaki bir dizi başbakanın saçmalıkları ile henüz enflasyon canavarını dizginleyememişken (ve hatta Başbakan Liz Truss ve Hazine Bakanı Kwasi Kwarteng iki ay içinde az daha ekonomiyi raydan çıkaracak idi), İtalya aslında teknik olarak taşıyamayacağı kamu borç yükü altında (Kamu borcu/GSYH oranı %140 düzeyinde) Almanya-Fransa ekseninden ısrarla destek almaya devam etmek zorunda görünüyor. AB’nin doğu ve orta Avrupa mensupları ise çıkarttıkları çatlak sesler ve ABD’ye olan yakınlıkları ile Almanya’nın başını ağrıtırken, Berlin halen Polonya’nın Rusya’ya karşı aşırı şahin politikası ve 1.3 trilyon USD tutarlı II. Dünya Savaşı tazminat talebi gibi meselelere kafa yormak durumunda.

Aynı zamanda savaş, Çin’e Batı’nın ekonomik yaptırımlarının ne kadar kapsamlı ve yıkıcı olacağını gösterdi. Çin’in, Taiwan ve Güney Çin Denizi kıta sahanlığı üzerinde kısa vadede bir hamle yapması oldukça zor görünürken, Çin; Doğu Pasifik’ten Amerikalıların batmaz uçak gemileri olan Mariana Adaları’na kadar menzildeki taarruz gücünü arttırmış durumda. Öyle ki Çin’de Amerikalıların Pasifikteki en stratejik noktası olan Guam’ı vuracak 4,000 km. menzilli DF-26 füzelerini “Guam killer” olarak isimlendiriliyor. Çin donanması, ülkenin dünyanın en büyük tersane kapasitesine sahip olmasının desteği ile hızla genişliyor. Çin’in 2045 tarihine kadar 6 uçak gemisi görev gücü oluşturacağı tahmin ediliyor. Ancak Çin’in halen daha küçük ölçekli savaş gemisi olan destroyer, firkateyn ve korvet sayısında Amerikan Pasifik donanmasının gemi sayısına ulaştığı düşünülüyor. ABD’de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler aylarca devam eden müzakereler sonunda borç tavanı limiti konusunda uzlaşırlarken, Çin’de bu işler kısaca ve merkezi yönetim altında çözülüyor. Çin kısa menzilli füze bataryalarının sayısını öyle bir düzeye getirdi ki, Amerikan uçak gemisi görev güçleri ve bölgedeki deniz ve hava üsleri Taiwan bölgesinde olabilecek bir çatışmada doğrudan hedef halindeler.

Her ne kadar Taiwan meselesi, 1920-1930’ların Polonya Koridoru meselesine giderek benzese de, Çin’in askeri ve ekonomik anlamda hamle yapabilmesi oldukça zor. Bir kere Çin ve Batı Bloku giderek birbirinden uzaklaşsalar dahi birbirine ekonomik anlamda kolayca ayrılamayacak bir şekilde kenetlenmiş durumda. Çin’in toplam ihracatı, toplam GSYH’e oran ile yaklaşık %20 gibi bir orana sahip. Çin ekonomisinin işleyişi önemli ölçüde Batı’daki tüketici talebine bağlı ki, aynı bağımlılık Batı için de geçerli. Son dönemde üretim ve tedarikin Çin’den başka ülkelere kaydırılmaya çalışıldığı çokça yazılıp çizilse de, Çin’deki devasa kapasitelerin bugünden yarına oluşturulması çok zor. Üstelik üretim kapasitesi ve üretim maliyeti işin bir yönü. Çin’in lojistik, altyapı ve sistem olarak dünyada halen yakın bir alternatifi yok. Küresel değer zincirleri ancak 40-50 yıllık planlama ile baştan aşağıya değişebiliyor. Küresel ekonomik sistem eğlenceli bir bilgisayar oyunu gibi işlemiyor. Çin, stratejik bir proje olan (2013-2021 arasında 890 milyar USD büyüklüğünde yatırım yapıldı.) “Belt & Road Initiative” ile kendi ekonomik bölgesini oluşturmak niyetinde. Ukrayna Savaşı da; Çin’e alternatif bir finansal sistem kurmanın ve bunu hızla yapması gerektiğini öğretti.

Çin ve Rusya konusundaki en büyük risk aslında politik sistemleri ve başlarındaki liderin yaklaşımları. Xi Jinping ve Putin yaşları ilerlemiş ve ülkelerinin politik gücünü etkin olarak kontrol eden isimler. Bu kadar gücü elinde tutan, büyük vizyonları olan ve yaşlanan liderlerin karar vermede yaptıkları en büyük risk, hızla ve yeterince danışmadan önemli kararlar almaları. Mesela Putin’in Ukrayna Savaşı’nı göze alması böyle bir düşünce setinin ürünüdür.

Batılı demokrasilerin giderek vasat yöneticiler üretmesi ve finansal risklerin modern kapitalist sistem içinde sürdürülemez bir düzeye gelmesi, jeopolitik riskleri daha da arttıracaktır. Modern kapitalizm aslında 2008’de yara almasına rağmen para ve kredi tabanını genişleterek sistematik zararı örtmek dışında bir şey yapılamadı. Şimdi ise Batılı ekonomiler bu kadar büyük bir parasal taban, yüksek enflasyon ve düşük büyüme tuzağına düşmüş durumda.

Çin ise iç piyasayı büyütmek için desteklediği ve para akıttığı taşınmaz sektörünün yarattığı bataklıktan çıkmaya çalışıyor. Bu kadar ekonomik prodüktivitesi düşük bir sektörü oluşturmak ve büyütmek, Japonya’nın 1980’lerde düştüğü tuzağının benzerine düşmek anlamına geliyor.

Türkiye ekonomisini USD/TL ve BIST ile yorumlamaya çalışan “grafikçi iktisatçılar” ve “kahvehane ekonomistleri” gibi Youtube kahramanlarına bakmayın. Asla bir “Big Reset”, “Bretton Woods 2.0” olmayacak ve ekonomik riskler, siyasi riskleri besleyecek ve bu riskler yeni bir dünya düzenini oluşturacak. 2020’li yıllarda bu müthiş değişimi yaşıyoruz. Şimdi moda yapay zekânın  insanlığın sonunu getirip getirmeyeceğini tartışmak. Yapay zekanın tehlike olup olmamasından öte kısa vadede başka tehlikelerin kapıda beklediğini düşünmek gerekiyor.

Burak Köylüoğlu

4 Haziran 2023

 

BAKMADAN GEÇME

  • Sanayi üretiminde bahar canlanması!

    Mart ayında sanayi üretimi hem aylık hem yıllık bazda artış gösterdi. Madencilik ve imalat sanayi yükselişe geçerken, enerji üretiminde düşüş yaşandı.

  • Enerjisa Üretim’den 2.5 milyar dolarlık yenilenebilir enerji hamlesi

    Türkiye'nin en büyük özel elektrik üreticisi Enerjisa Üretim, 30. santralini devreye aldı. Uygar RES’in tamamlanmasıyla Türkiye’nin ikinci en büyük rüzgâr santrali devreye girecek. Şirket, 11 ülkeye hizmet verirken 2.5 milyar dolarlık dev yatırım planını sürdürüyor.

  • Özgür Özel: “19 Mart süreci Türkiye’yi paralize etti, KOBİ’ler iflasa sürüklendi”

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Sanayi Odası ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalarda 19 Mart sonrası yaşanan ekonomik gelişmelere sert tepki gösterdi: "Türkiye'yi ayakta tutan sağlam kolonlar nefes alamıyor."

  • Aracı Kurumlar Borsa için ne yorum yaptı?  Yükseliş sürebilir

    Genel bir değerlendirme yaptığımızda, son dönemde  sergilediği zayıf seyirle 9,000 bölgesine kadar savrulan  piyasada, dün itibarıyla bu kritik destekten yukarı yönde bir  toparlanma çabası daha başlamış durumda. Yaşanan  yükseliş hareketinin, son dönemkilerden farklı olarak, daha  homojen bir şekilde farklı sektör endekslerine yansımış  olmasını, hareketin devamı açısından cesaret verici olarak  görüyoruz.

  • Dövize kaçış bitti, TCMB rezervleri yükselişe geçti

    2 Mayıs haftasında swap hariç net rezervlerde 2,9 milyar $’lık azalış, yurtdışı yerleşiklerin 1,2 milyar $’lık DİBS satışı ve DTH’lardaki 825 milyon $ azalış öne çıkıyor. Ayrıca, TCMB Analitik Bilanço verilerine göre, swap hariç rezervlerde 7 Mayıs itibariyle 4,2 milyar $’lık artış olduğunu hesaplıyoruz. Haftalık hareketleri şöyle sıralayabiliriz:

  • SABAH Analizi: Ticaret umudu: Risk iştahı arttı, Bitcoin kükredi, dolar toparladı!

    ABD-İngiltere ticaret antlaşması piyasalar moral verdi. Bitcoin, dolar ralliye geçti

  • Trump, Netanyahu ile Bağlarını Kesti: Ortadoğu’da İsrail Olmadan Adım Atacak

    Eski ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bağlarını kopardı. Trump’ın Netanyahu’yu manipülasyonla suçladığı ve Ortadoğu stratejisini İsrail hükümetinden bağımsız yürüteceği bildirildi. 📌 Haber Metni: İsrail Ordu Radyosu’nun haberine göre, ABD eski Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ilişkilerini sonlandırma kararı aldı. Nedeni ise Netanyahu’nun Trump’ı yönlendirmeye çalıştığına dair oluşan güçlü şüpheler. Habere göre Trump’ın yakın çevresi, İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’e Trump’ın artık Netanyahu ile Ortadoğu politikalarında koordinasyon kurmayacağını bildirdi. Dermer’e aktarılan mesajda, Trump’ın en çok nefret ettiği şeyin “manipüle edilmek” olduğu vurgulandı. Bir İsrailli yetkili, Dermer’in Cumhuriyetçi çevrelerde alışılmış “kibirli” tutumunun bu gerginliği gidermeye yetmediğini belirtti. Bu gelişme, Israel Hayom gazetesinin Trump’ın Netanyahu’dan “hayal kırıklığına uğradığını” ve artık Ortadoğu’daki adımlarını İsrail’in onayını beklemeden atacağını yazmasının hemen ardından geldi. Trump, 20 Ocak 2025’te başkanlık görevine yeniden başladığından bu yana Netanyahu hükümetine geniş çaplı ve koşulsuz destek vermişti. Bu destek, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yürütülen ve birçok çevre tarafından “soykırım” olarak tanımlanan askeri operasyonlara rağmen sürdü. Ancak Israel Hayom’un isimsiz kaynaklara dayandırdığı haberde, iki liderin kişisel ilişkilerinin giderek soğuduğu ve karşılıklı hayal kırıklığının arttığı ifade edildi. Trump’a yakın iki üst düzey ismin kapalı kapılar ardında, Trump’ın artık İsrail’i beklemeyeceğini ve Ortadoğu gündemini kendi başına ilerleteceğini söylediği aktarıldı. Trump’ın hangi somut adımları atacağı belirtilmemekle birlikte, Tel Aviv’in Trump’ın İsrail’i dışarıda bırakarak hareket ettiğinden şikayet ettiği bildirildi. Bu duruma örnek olarak, Washington yönetiminin Yemen’deki Husilerle imzaladığı ateşkes anlaşması gösterildi. Anlaşma İsrail’e haber verilmeden sonuçlandırıldı ve Tel Aviv tamamen devre dışı bırakıldı. Bu son gelişmeler, iki ülke arasındaki stratejik ilişkilerin geleceği konusunda yeni soru işaretleri doğururken, Trump’ın Ortadoğu politikasında İsrail’siz bir dönem başlattığı yorumlarına yol açtı. Kaynak: İsrail Ordu Radyosu, Israel Hayom, Arap basını Atilla Yesilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Abonelik koşulları için bize e-mail atın: [email protected] 🔑 Anahtar Kelimeler: Donald Trump, Binyamin Netanyahu, Trump Netanyahu krizi, ABD İsrail ilişkileri, Ortadoğu politikası, Trump İsrail bağları, Israel Hayom, Gazze savaşı, Trump Husi ateşkesi, Trump dış politikası 2025, Ron Dermer, ABD diplomasisi 🧠 Meta Açıklama: Donald Trump, Netanyahu ile bağlarını kopardı. Trump, İsrail Başbakanı'nı manipülasyonla suçlarken, Ortadoğu'da yeni adımlarını İsrail ile koordinasyon kurmadan atmaya hazırlanıyor. Devamında istersen bu haber için görsel önerisi de sunabilirim WS37. Hazır mısın?

  • Çin’in Yeni Teşvik Paketi Piyasaları Etkilemedi: Gözler ABD ile Ticaret Görüşmelerinde

    Çin hükümeti, ekonomiyi canlandırmak için yeni bir teşvik paketi açıklasa da, piyasalar bu adımlara sınırlı tepki verdi. Yatırımcıların odağı ABD ile yürütülen kritik ticaret görüşmelerine çevrildi.

  • Bakan Uraloğlu Açıkladı: Türkiye’nin Sosyal Medya Şampiyonu Belli Oldu

    Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, sosyal medya kullanımıyla ilgili dikkat çeken verileri kamuoyuyla paylaştı. We Are Social ve Meltwater tarafından hazırlanan Dijital 2025 Türkiye Raporunu değerlendiren Bakan Uraloğlu, Türkiye'de internet kullanıcı sayısının 77,3 milyona ulaştığını, sosyal medya kullanıcılarının sayısının ise son bir yılda %1,7 artarak 58,5 milyona yükseldiğini açıkladı.

  • Yazılı basına telif koruması gelebilir

    TBMM Dijital Mecralar Komisyonu, AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman başkanlığında, Google’ın algoritma değişiklikleri ve bunların Türkiye’deki medya kuruluşları üzerindeki etkilerini görüşmek üzere toplandı. Yayman, "“Haberin telif konusu haline getirilmesini ve kullanıma bağlı olarak medya kuruluşlarına ücret ödenmesini talep ediyoruz" ifadesini kullandı.

  • Çetin Ünsalan Yazdı: Enflasyon düşerse, alım gücü artar mı?

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sunum yapan Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, veriler meselesine değinmedi...

  • Selçuk Bayraktar’dan sonra bu kez Güler Sabancı’dan uyarı geldi!

    Geçtiğimiz süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı ve BAYKAR Yönetim Kurulu Selçuk Bayraktar'ın yüzünü ve sesini kullanan yapay zeka dolandırıcıları bu defa da Güler Sabancı'nın kişisel bilgilerini kullandı...

  • Türkiye’nin dev çay firması satılıyor!

    Türkiye'nin en büyük çay üreticilerinden Of Çay, 6 yıl aranın ardından yeniden satılıyor. Şirketi 2019 yılında satın alan Jacobs kahvelerinin sahibi ABD merkezli Jde Peet’s, Türkiye'deki çay operasyonlarını elden çıkaracağını açıkladı...

Benzer Haberler