Paraanaliz

Veysi Dündar: PAZAR FİLMİ: İKİ UZAK YABANCI

İKİ UZAK YABANCI VE TÜRKİYE’NİN BASKI REJİMİ
Oscar ödülü almış kısa filmi izlerken gözleriniz doluyor, yüreğiniz kabarıyor.

Hikaye kısacık ama zeka dolu.
Sıradan bir delikanlı yeni tanıştığı alımlı bir kızın evinde, yeni bir güne uyanıyor. Evine dönmesi gerekiyor. Çünkü tatlı şeker köpeği bütün gece yalnız kalmış. Usulca parmaklarının ucunda evi terk ediyor. Hanımefendi ile aralarında ufak da olsa bir konuşma geçse de bahane yeterli. Bir daha görüşmek üzere kapıyı çekiyor.

Sokakta sıradan bir New York sabahı başlamış. Çiçekçi, kahvesiyle yürüyen adam, yogacı kız, kaykaycı oğlan, neşeli bir çift ve tabii ki polis memuru.
Bunlarla kahramanımız arasında tek bir fark o da ten rengi. Kahramanımız siyah gerisi beyaz.

Ve trajedi başlıyor…
Polis memuru yoktan bir sebeple genç adamı sorgulamaya başlıyor. Bu nedensiz şiddete tepki gösteren adama şiddet 10-100 katına çıkıyor. İlave destek geliyor. Boynuna bastıran elin altında tıpkı George Floyd gibi “nefes alamıyorum” diyerek son nefesini veriyor.

Ve birden kendimizi yine az önceki evin içinde buluyoruz. Belli ki rüyaymış yaşananlar. Kahramanımız endişeli biçimde tekrar sokağa yollanıyor. Bu sefer daha dikkatli ama yine de polisin elinden kurtulamıyor ve mukadder son tezahür ediyor. Bu defa silahların hedefi oluyor. Ve tekrar uyandığı odaya dönüyoruz.

Filmin tıpkı Groundhog Day’de olduğu gibi döngüsel bir senaryosu olduğunu anlıyoruz. 3. Defa sokağa çıkan adam ekstra dikkatli ama polis yine de bahaneyi buluyor ve onu öldürüyor. Her seferinde kabustan uyanıyor ama birkaç dakika sonra yine aynı kaderle buluşuyor. Evine gitmesi imkansız. Bu kabustan kurtulmak için evde kahvaltı edip zaman geçirmek istiyor ama nafile. Bu defa polisler evi basıyor. Yanlış eve geldiklerini ancak delikanlıyı delik deşik ettikten sonra fark ediyorlar.

Polisle konuşmayı ona derdini anlatmayı deniyor. Hatta kanıt olarak çevredeki insanların o anda yapıp ettiklerini kahin gibi söylüyor. Sonuç değişmiyor. 100 defa evden çıkıyor, 100’ünde de polis kurşunuyla ölüyor. Hatta bir seferinde polisi evine gelip kendini eve bıraktırmaya ikna etmesine rağmen son anda yine kurşunların hedefi oluyor.

Amerika’da siyahların nedensiz yere polis şiddetine kurban gidişlerini bundan iyi anlatan bir hikaye bulamazsınız. Başta George Floyd olmak üzere evinde, parkta, arabasında, yolda silahsız yüzlerce siyah polis kurşunuyla öldü.

Hikaye kurdun ceylanı, ceylan ne yaparsa yapsın öldüreceği üzerine kurgulanmış. Ceylana “suyu kirletiyorsun” diyor. “İstersen 10 km aşağıdan su iç, fark etmez. Senin varlığına katlanamıyorum.”

Sadece yarım saatinizi alacak bu film Türkiye’de çekilebilir miydi?

Devletin polisini alenen küçük düşüren onu ırkçılıkla suçlayan bir filmi Türkiye’de yapsanız, en aşağı cezanız her halde zilletlik olur.

Ama Amerika’da bizden binlerce km uzakta insanlar toplumlarını eleştirirken kimin ne söylediğine değil, gerçeğe bakıyorlar.

20 yıldır tek başına iktidar olan bir parti Berfu Ana’ya verdiği sözü yerine getirmedi, Berkin Elvan’ın annesini yuhlattı. Suriyeli Ali’den Kemal Kurkut’a; Uğur Kaymaz’dan Dilek Doğan’a onlarca yüzlerce insanın ölümünün hesabı sorulmadı, yenileri olmasın diye bir çaba gösterilmedi.

Ölümlerin ötesinde siyaset etmek, eleştirmek, başlı başına seçime girmek, seçilmek suç kategorisine alındı.
Üstelik suçsuzluk dünya standartlarında tescil edilmişken, tıpkı her sabah aynı kabusla geri dönen zenci genç gibi bir mahkemenin saldığını diğeri tutukladı.

Amerika’da yaşandığı için kolayca eleştirilen ırkçılıkla tezahür eden şiddetin baskının çok daha ağırını bu ülkede yaşıyoruz.

Cumhuriyet kurulduğundan hatta onun öncesinden başlayan bu ötekini yok etme pratiği son 20 yılda günün şartlarına göre hız kesmeden devam etti.

Bugün tehcir yok. Yargısız infazlar devam etse de yargılı infazlar kanunen yasak. Ama 2021’de dünyanın telefona sığdığı bir çağda, yürütülmeye çalışılan baskı rejiminin katsayısı önceki zamanların katbekat üzerinde. Etkisi çok daha ağır.

“İki Uzak Yabancı” Amerikan toplumunda burun buruna yaşayıp birinin diğerinin kurbanı olduğu hikayeyi anlatıyor.

Türkiye’de bu hikayeyi bizler 100 yıldır izliyoruz ama son 20 yıldır Gala Prömiyerine tanık oluyoruz. Demokrasi insan hakları ve özgürlük en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler ve bunun için artık bu ülkede daha fazla baskı istemiyoruz.

Analiz, Veysi Dündar 16.1.2022
Politikyol

Exit mobile version