Paraanaliz

Prof. Ercan Uygur: “Stokçular”, stoklar, yatırımlar

İSO’daki tartışmada bir belirsizlik şu; kim hangi stok değişmesini kastetti?

Türkiye’de hükümet edenler ve ekonomi yönetimi, bazı ekonomi söylemleri ile bizleri şaşırtmaya devam ediyorlar. Bu çerçevede enflasyonun hızlı yükselişinden bu yana gündemde olan bir konu stoklar ve “stokçuluk”. Hemen her sektör “stokçuluk ithamı”ndan nasibini aldı.

Son örnek, TCMB Başkanı’nın 29 Temmuz 2022’de yapılan İSO toplantısındaki konuşması ve, İSO başkanının deyimiyle, “ithamları”. Videodan izlediğim ve notlar aldığım İSO toplantısının soru-yanıt bölümünde TCMB Başkanı kısaca şöyle diyor:

“Bazı şirketler kredi çekip döviz alıyorlar veya stoklarını arttırıyorlar. Elimizde listeler var. Biz bunun için kredi vermeyiz.” “Bizden aldığınız kredilerle yatırım yapacaksınız, arzı arttıracaksınız.” “Kredi almak isteyenler dövizlerini bozacak, stoklarını azaltacak.”

Devamı şöyle: “Yüksek maliyetle nihai ürün stokları da yaptınız. Yarın fiyatlar düştü, ne olacak? Zarar edeceksiniz.” “Onun için stok yerine yatırım yapıp arzı arttıracaksınız.” İSO başkanı kısa bir yanıt veriyor: “Stokçuluk ithamını kabul etmiyoruz.”

Stokta değişiklik yatırım demektir

Önce kavramları netleştirip kargaşayı giderelim, sonra ekonomi yönetiminin sözlerine neden şaşırıyoruz, açıklayalım. Açıklamalar için makro iktisadın temel bir tanımını, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) eşitliğini, harcama (talep) yönünden yazalım:

GSYH = Hanehalkı Tüketimi + Kamu Tüketimi + Toplam Yatırım + İhracat – İthalat

Bu eşitlikteki Toplam Yatırımı şöyle ifade ediyoruz:

Toplam yatırım = Gayrisafi sermaye oluşumu = Gayrisafi sabit sermaye yatırımı + Stok yatırımı

Envanter ve stok aynı anlamdadır. Şu dört kavram da aynı anlama geliyor:

Envanter yatırımı = Envanter değişikliği = Stok değişikliği = Stok yatırımı

Türkiye’de biz (TÜİK) stok değişikliği diyoruz. Avrupa’da (OECD ve Eurostat) envanter değişikliği veya yatırımı diyorlar. ABD’de (BEA) envanter yatırımı kullanılıyor. Stok yatırımı diyenler de var.

Bina, makine teçhizat, ulaşım araçları stoklarında değişiklik sabit sermaye yatırımıdır. Aynı şekilde üretim sürecinde kullanılan ve üretilen maddelerin stokunda değişiklik de envanter veya stok yatırımıdır. Stoklar veya envanter içinde neler var?

Toplam Stoklar = Üretimi bitmiş nihai ürünler stoku + yarı mamüller stoku + üretimde kullanılan hammaddeler stoku

Bu üç stok kalemindeki değişikliğe “stok yatırımı” diyoruz. Neden? Daha fazla üretim yapmak isteyen şirket, makine ve bina stokunu yükseltir. Benzer şekilde, şirket hammadde stokunu da yükseltir ve üretim kapasitesi artar. Hammadde artmadan üretim artamaz.

Yarı mamül de hammadde gibidir, nihai ürün için gereklidir. Nihai ürün, üretim sürecinin bitişinde satılıp dağıtılır. Dağıtılmadan, isteyerek veya istemeyerek, stokta kalır. Ürün, sonraya devredildiği için yatırımdır. Nihai ürünler ihracata, yatırıma, tüketime veya ticaret kesimine dağıtılınca bu sektörlere kaydedilirler ve üretici stokundan düşerler.

Aslında nihai ürünlerin büyük bölümü toptan ve perakende ticaret kesimine satılır ve artık bu kesimin stoku olur. Bu stokdan tüketiciye, yatırımcıya veya ihracatçıya satılınca bu sektörlerin kaydına girerler, stoktan düşerler. Ürünler satılmadıkça ticaret kesimi stokunda kalırlar.

Ekonomi yönetiminin ve şirketlerin yatırım tercihi

Şimdi gelelim stokçuluk tartışmasına. Eğer TCMB başkanı yatırım tanımlarını kabul etmiyorsa, elbette şaşıracağız. Başkan tanımları kabul ediyorsa ve şirketler adına “şu yatırımı yapın, ama diğerini yapmayın” anlamında bir yatırım tercihi yapıyorsa, yine şaşıracağız. Çünkü şirketler adına verilen karar birçok sorun getirebilir. Konuya aşağıda yine döneceğim.

İSO’daki tartışmada bir belirsizlik şu; kim hangi stok değişmesini kastetti? Anlaşılıyor ki, TCMB Başkanı daha çok “üretim var, ancak satış yapılmıyor” anlamında “nihai ürün stokunda artış var” demek istiyor. İSO Başkanı ise, “tedarik zincirlerinde kopmalar ve arz kısıtları” ve de artan üretim nedeniyle hammadde stokunda artış var demek istiyor. Üç nokta belirtelim.

1) Türkiye’deki tartışmalarda yatırım denildiğinde hep sabit sermaye yatırımı ima ediliyor. Halbuki envanter veya stok yatırımı önemli bir konjonktür ve iş çevrimi göstergesidir. GSYH dalgalarında önemli etkisi vardır. Ülkemizde ihmal edilmesinin bir nedeni, TÜİK’in stok değişmesini artık olarak ve istatistik hatalar ile birlikte vermesi ve reel stok değişmesini ise hiç vermemesidir.

2) Ekonomi yönetimi daha önce de perakende ticaret, toptan ticaret ve tarım kesimlerini nihai ürün stoklarını arttırdığı gerekçesiyle “itham” etmiştir. Şimdi sıranın sanayicilerde olduğu anlaşılıyor. Uygulanan politikalarda sorun yok, sorun “stokçular”da! Bu doğru değil.

3) Dağıtım teknolojisi aynı ise, üretim artışı ile birlikte yarı mamül ve nihai ürün stoklarının yükselmesi de doğaldır.

Yatırım tercihi konusuna dönelim. Önümüzdeki seçimi de düşünerek, ekonomi yönetimi şöyle bir söylemle yola çıktı; çok düşük faizle bol kredi verelim, sabit sermaye (gayrimenkul, makine teçhizat, ulaşım araçları) yatırımı yapın. Bol kredi verdiler gerçekten, ama her türlü talep yükseldi; döviz, tüketim, sabit sermaye yatırımı ve elbette stok, envanter yatırım talebi hep yükseldi.

Görülüyor ki, şirketler ekonomi yönetiminin yatırım tercihlerine uymadılar. Çünkü yaratılan büyük talep artışı ile birlikte büyük belirsizlik ve dengesizlik oluştu.

Yönetim şimdi “öyleyse krediyi sınırlarım” diyor; önce çok düşük faizle kredi bolluğu yaratıp bir uca savuruyor, şimdi de kredi darlığı getiriyor. Halbuki yönetime düşen bu savrulmaları yapmadan uygulanan politikalarla ekonominin düzgün işleyişini sağlamaktır.

Önemli bir konu şudur; şirketler ekonomi yönetiminin tercihlerini kabul ettiler ve örneğin öncelikle makine (ve hammadde) yatırımı yapmak istediler diyelim. Bu uzun vadeli bir karardır, uzun vadeli krediler ister ve uzun vadeli riskler almayı gerektirir. Sürekli inişler, çıkışlar yaratılan, belirsizliğin çok olduğu bir ekonomide uzun vadeli yatırım kararları nasıl alınır?

Daha da şaşırtıcı olan şudur; şirketler yönetimin tercihi olan makine (ve hammadde ve yarı mamül) yatırım kararını aldılar diyelim. Bu karar daha çok ithalat yapmayı gerektirir. Çünkü bu yatırımlar önemli ölçüde ithalata dayalıdır. Bu tercihler daha çok döviz talebi yaratır, zaten öyle de olmuştur.

Ekonomi yönetiminin bu tür hesapları yapmaması da şaşırtıcıdır. Yönetimden “enflasyonu, enflasyon timleri ile önleyeceğiz” söylemini duyduk. Şimdi de sanki “döviz ve stok talebini kredi timleri ile önleyeceğiz” söylemi var. Yoksa, “elimizde listeler var” ne anlama geliyor? Bu tür ifadeler yerine, “döviz talebini uyguladığımız politikalarla sıçrattık” diyebilmek gerekir.

Yazının tamamı burada.

Exit mobile version