Sosyal Medya

Doç Dr. Ata Özkaya

Doç.Dr.Ata Özkaya: Faiz kararı ve para politikası geleceği

26 Temmuz 2021 tarihli yazımda Sonbahar ayları için küresel ekonomi ve ülkemiz ekonomisinin dinamikleri açısından öngörülerimi ifade etmiştim, okuyucularımız hatırlayacaklardır.…

Doç.Dr.Ata Özkaya: Faiz kararı ve para politikası geleceği

26 Temmuz 2021 tarihli yazımda Sonbahar ayları için küresel ekonomi ve ülkemiz ekonomisinin dinamikleri açısından öngörülerimi ifade etmiştim, okuyucularımız hatırlayacaklardır.

Bunlar sırası ile: Kur süreçlerinde yukarı yönlü hareketin yaşanacağı, küresel enflasyonist baskının yoğunlaşacağı, ABD’de ve gelişmiş ülkelerde ekonomik aktivite hızının daha artacağı ve enflasyon seviyelerinin yükselerek, beklentileri de yeni oluşmakta olan yüksek değerlerde çıpalayacağı şeklinde idi.

TCMB ve ekonomi kurumlarımızın ise; artan sanayi üretimi ve ihracat gelirleri tablosu veri alındığında, döviz rezervlerinde artış beklentisinde olduklarını, turizm gelirlerinin de orta seviye katkısı ile döviz arzında sorun yaşamayacakları varsayımına dayalı para politikası yürüttüklerini ifade etmiştim.

Sonbahar başlangıcı itibarı ile ekonomi politikası seyri şu yönde sürmüştür. TCMB tarafından yapılan açıklamalar ve PPK karar metni dikkate aldığında : 8 Eylül tarihinde çekirdek enflasyon sepetinin baz alınacağı açıklanmış ve ardından 23 Eylül’de PPK kararı ile faizlerde 100 bps indirim gerçekleşmiştir. TCMB PPK metninde faiz indirimi için gerekli görülen çerçeve şu şekilde ifade edilmiştir: Gelişmiş ülke Merkez bankalarının enflasyon sürecinde geçici unsurların yüksek etkiye sahip olduğunu düşünmesi ve önümüzdeki dönemde koşullar normalleştiğinde enflasyonda düşüş gerçekleşeceği öngörüsünde bulunmaları. Aslında, Merkez Banka’mız, FED ve ECB gibi büyük Merkez bankalarının finansal piyasaların fiyatlama davranışını yönlendirmekte kullandıkları argümanı benimsediğini ve aynı argümana dayanarak faiz indirdiğini belirtmiş olmaktadır. Ek olarak, rezervlerin ihracat gelişimi ile artması ve cari açıktaki iyileşme de bu kararında Merkez Bankamıza “güven vermiş” olmaktadır. Asıl ekonomi politik amacın, Mayıs ayından itibaren artan imalat sanayi faaliyetini ve ortalama %10 yükselen sanayi üretimindeki güçlenmeyi devam ettirmek için yatırım finansman koşullarını daha da iyileştirmek olduğu, böylece de ekonomik büyüme hızını mümkün olduğunca artırmak olduğu söylenebilir.

Ancak yaklaşık bir buçuk aydır gözlemlediğimiz döviz kur süreçlerinin dinamiği; Merkez Bankası PPK’nın 8-23 Eylül tarihli açıklamaları ile para politikası yürütmekteki varsayım ve argümanlarının finansal piyasalardaki karar vericiler ve hanehalkı tarafından onaylanmadığını göstermektedir.

Bunun en önemli nedeni şudur: Sözlü yönlendirme yönteminin ana unsuru finansal piyasaların ve hanehalkı beklentilerinin “kontrol edilebilir” ya da “gözlenebilir” derecede yönlendirilebilmesidir. Kısacası, ikna edilebilirliğidir. O halde, ikna edebilecek kurumsal kabiliyeti, teorik ve matematik altyapıyı haiz olmanız gerekmektedir. Finansal piyasaları ikna etmek ile hanehalkını ikna etmek için kullanmanız gereken varsayım ve argümanlar eşit etki düzeyinde de olmayabilir. Örnek olarak şunu verebilirim: Merkez Bankası yaklaşımı çekirdek enflasyonun baz alınacağı yönünde idi. Halbuki çekirdek enflasyonun hanehalkı enflasyonu halihazırdaki-algısı ve orta-uzun dönem beklentisi üzerindeki kapsayıcılığı çok sınırlıdır. 21 Ekim 2021 tarihli TCMB PPK kararı ile politika faizi 200 bps indirilerek, %16 seviyesine çekilmiştir. PPK metnine baktığımızda ; Eylül ayından taşınan ve yukarıda açıkladığım sebeplere ek olarak; bu kararı ikna edici kılabilecek gerek ve yeter nedenlerin belirtilememiş olması, küresel ekonomik aktivite hızına dair temel varsayım ve argümanların geçerli olmaması sonucunda finansal piyasalar ve hanehalkı orta-uzun dönem beklentileri mevcut seviyesinde hatta daha yüksek değer kümesinde daha da katılaşacaktır.

Piyasa faizlerinde görülen ilk reaksiyon, faizlerin yukarı hareketlenmesi şeklinde olmuştur. Bu da kararın henüz süreç başında etkisinin saptığını göstermektedir. Öte yandan, kredi hacim/imkan genişlemesinin piyasa kuralları işleyişinde olup/olmayacağı da ayrı bir sorudur. Ancak, geçtiğimiz yıllardaki uygulamalara baktığımızda, banka karlılıklarının yükseldiği dönemlerde idari bürokratik mekanizmaların işletilebilmekte olduğu görülür. Bu boyutu ile ekonomik canlanma açısından olumlu getiri beklenen faiz kararında; döviz piyasası açısından nasıl etki beklenebilir?

PPK metninde beklentileri yönetmek maksatlı ifade edilmiş olunan: “indirimin devam edeceği ama yıl sonuna kadar kısıtlı bir alan kaldığı” vurgulaması ile de para politikası sürecinin geleceğine dair yönlendirme yapılmaktadır. Bu yönlendirme, basın-yayın platformlarımızda güncel yorumların odaklandığı 50 bps, ya da 25 bps gibi finansal piyasaların beklentisi dahilinde olan indirim paketlerini değil; TCMB’nin son açıklanan yıl sonu enflasyon beklentisini yani %14.1 seviyesini çıpalayan bir faiz indirim patikası olduğunu değerlendiriyorum.

Finansal piyasalardaki karar vericiler ve hanehalkı beklentilerinde, yukarıda öngördüğüm politika faiz indirim patikasının, önümüzdeki 2 aylık dilimde maksimum 200 bps faiz indirim alanına daha yer açtığı düşüncesine doğru kayarlarsa, önümüzdeki kısa-dönemde Dolar/TL kur süreçlerinde daha yüksek seviyeler ile birlikte yüksek volatilite göreceğimiz açıktır. Finansal piyasaların işleyişi, hanehalkı beklentileri, ülkemiz üretim birimleri finansman zinciri, küresel ekonomik aktivitenin seyri ve küresel enflasyonist baskılar ile, finansal piyasalardaki karar vericilerin rasyonelitesi açısından değerlendirdiğimizde yukarıdaki tabloyu elde edebiliyoruz.

Öte yandan, değerlendirmemize bu tablonun dışlayanını düşünerek devam edelim; finansal piyasaların verimli işleyişini gözetmek ve bu eksende politika yürütmek tablosunun dışına çıkalım, acaba karşımıza nasıl bir durum çıkar. Yaklaşık 2 yıllık para politikası ve mali politika uygulamaları  neticesinde aşağıda ifade ettiğim koşulların meydana geldiğini gözlemleyebiliriz:

1. Döviz piyasasında spekülasyon amaçlı alım-satım miktarının oldukça azaltılması, yabancı yatırımcının piyasadan çekilmiş olması,

2. Döviz talebinin daha çok ticari ihtiyaçlar çerçevesinde oluşması ve ekonomi kurumları  tarafından denetlenebilmesi

3. Ekonomi kurumlarının karar mekanizmaları ile serbest kur rejiminin kurumsal gerekliliklerinin uyuşamaması neticesinde, küresel finansal sisteme açıklığın belirli ölçüde daraltılması yönünde uygulamaların oluşması,

O halde, eğer bu üç madde temelli oluşturulan bir ekonomi-politik amaç sürdürülüyorsa:

1. Kur süreçlerindeki volatiletenin yakın dönemde sönümleneceği ve belirli seviyede dar aralıkta denge oluşacağı varsayılıyor olmalıdır. Halbuki, bu çok küçük ihtimalle ve ancak çok-kısa bir zaman aralığında gerçekleşebilir, gerçekleşirse de çok kısa ömürlü bir kazanım olur, aksine süreç ilerledikçe oluşan ekonomik yan etki ve kayıplar galip gelecektir.

Çünkü,

1.Finansal piyasaları ve serbest kur hareketleri gibi bağlı unsurları oluşturan sistemler, ayrık değil süreklidir, kontrol etme gibi imkanınız yoktur, denemeniz önünde-sonunda sürekli aralıkta başka beklenti değerlerinin oluştuğunu göreceğiniz anlamına gelir, ve hanehalkının hesap edilebilir, öngörülebilir düzeyden daha aşırı fakirleşmesine yol açılabilir.

2. Yukarıda saydığım 3 maddeye ilişkin küresel finansal piyasaların ve iş ortaklarının ülkemiz ekonomisi hakkındaki öngörü ve beklentilerinin yönetiminde sapmalar meydana gelebilir, olumsuz görüşler ve karşı uygulamalar yoğunlaşabilir.

Bu “kısır döngüden” kurtulmak için ise git-gide (önümüzdeki dönemde) en basit hali ile ithalat talebinin karşılanması ve dış borç ödemeleri gibi döviz talep unsurları düşünüldüğünde serbest dış ticarette çok-boyutlu artan çeşitlilikte ihracat-ithalat planlamasına gidilme olasılığı meydana gelebilir, bu da hiç istenmediği halde kısır-döngünün her adımında ekonomik olumsuzluk oluşma ihtimalini ortaya çıkarabilir.

 

Doç. Dr. Ata Özkaya

BAKMADAN GEÇME

  • Piyasalarda aşırı iyimserlik var! | TCMB, Fed & borsalar | Atilla Yeşilada

    Ekonomist Atilla Yeşilada, son dönemdeki faiz kararları ve asgari ücret gündemini değerlendirerek piyasalardaki iyimserliği sorguluyor. TCMB'nin faiz indirimi ve metni hayal kırıklığı yaratırken, Fed'in sinyallerinin yanlış yorumlanması küresel piyasaları riskli bir alana itiyor.

  • BİSAM Raporu: Yoksulluk Sınırı 93 Bin TL’yi Aştı

    Yalnız yaşayan bir bireyin sağlıklı beslenmenin yanı sıra barınma, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmesi için aylık en…

  • Fed’in Faiz İndirimi Altını Uçurdu: Dev Bankalardan 2026 İçin Şaşırtan Altın Tahmini

    Altın fiyatları, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) politika faizini 25 baz puan indirerek %3,75–3,50 aralığına çekmesinin ardından yeniden yükseliş trendine girdi. Faiz indirimiyle birlikte dolar üzerindeki baskının artması, güvenli liman talebini güçlendirirken ons altının yükselişini sürdürmesi bekleniyor. Dünyanın önde gelen yatırım bankaları da bu beklentiyi destekleyen 2026 yılı altın tahminlerini paylaştı.

  • Emre Balıca Yazdı…’Pazartesi Sendromu’

    İlk benden duyun hadi. CarrefourSa haberleri gerçeği yansıtmıyormuş. Sabancı Holding’den KAP’a yapılan açıklama bu yönde. Stratejik alternatiflerin düzenli olarak değerlendirildiği ancak bu durumun satış anlamına gelmediğini duyurdular. Bu durum hissede yaşanan sert yükselişi etkiler diye düşünmek lazım.

  • Sabancı’dan ‘CarrefourSA Satılıyor’ Haberlerine Yanıt: ‘İddialar Gerçeği Yansıtmamaktadır’

    Türkiye perakende sektöründe gündeme bomba gibi düşen “CarrefourSA satılıyor” iddiaları sonrası Sabancı Holding açıklama yaptı. İddialara göre, zincirin bazı mağazalarının rakip firmalar A101 ve Anpagross’a devredileceği konuşuluyordu.

  • DİSK’ten Çarpıcı Rapor: Kaç Kişinin Maaşı Asgari Ücretin Altında Kaldı?

    Kamuoyunun gündemi asgari ücret artışına odaklanmışken, maaşlarda yaşanan erime, halkın yoksulluk seviyesini bir kez daha gözler önüne serdi. Asgari ücret zamları için masalar kurulurken, Türkiye’nin çalışma hayatına dair çarpıcı bir tablo ortaya çıktı. Artık “Maaşım asgari ücretin üzerinde” diyenlerin sayısı hızla azalıyor.

  • Konut Zamları Halkı Zorluyor: Mega Kentlerde Kira Fiyatları Patladı

    Kasım 2025 itibarıyla Türkiye genelinde daire nitelikli konutların ortalama kira bedeli 23.805 TL’ye ulaştı. Ülke genelinde kiralardaki yıllık artış oranı %27,82 olarak kaydedildi ve bu oran, Kasım ayındaki %31,07’lik yıllık enflasyonun altında kaldı.

  • Cumhuriyetin Köklü Kurumu TMO, Rekor Seviyede Zarar Açıkladı

    Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2023’te 675 milyon TL kâr elde ederken, 2024 yılında 12 milyar TL zarara uğradı. Bu borca rağmen aynı dönemde üstelik buğday ve mısır üretimi azaldı; çiftçilerin bankalara olan borcu ise 1 trilyon TL’yi aştı. 

  • OSD Verileri Yayımladı: Yerli Araç Payı Artıyor, Otomobil Üretimi Hafif Geriledi

    Otomotiv sektörü, 2025 yılının ocak-kasım döneminde ihracatta güçlü bir performans sergiledi. Otomotiv ihracatı adet bazında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5 artarak 960 bin 989 oldu. Toplam otomotiv sanayi ihracatı ise 37 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

  • Kasım Ayında Merkezi Yönetim Bütçesi 169,5 Milyar TL Fazla Verdi

    Kasım ayında merkezi yönetim bütçesi 169,5 milyar TL fazla verdi. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bütçe Kasım ayında bu seviyede fazla kaydetti.

  • İnşaat Üretimi Ekim Ayında Yıllık Yüzde 28 Arttı

    Türkiye’de inşaat üretimi ekim ayında yıllık bazda yüzde 28,0 artış gösterdi. Bir önceki aya ait veri ise yüzde 29,9’dan yüzde 29,8’e revize edildi. İnşaat üretim endeksi, aylık bazda ise yüzde 0,1 oranında geriledi.

  • Hizmet Üretim Endeksi Açıklandı

    Hizmet üretim endeksi, 2025 yılı Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 3,4 oranında artış gösterdi. Bu dönemde ulaştırma ve depolama hizmetlerinde yüzde 0,1’lik düşüş yaşanırken, konaklama ve yiyecek hizmetleri yüzde 5,4 oranında yükseldi. Bilgi ve iletişim hizmetleri yüzde 13,4, gayrimenkul hizmetleri yüzde 14,5 artış kaydetti. Buna karşılık mesleki, bilimsel ve teknik hizmetler yüzde 0,5 azalırken, idari ve destek hizmetleri yüzde 2,6 oranında artış gösterdi.

  • TÜİK: Ücretli Çalışan Sayısı Yıllık Yüzde 1 Arttı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 yılı Ekim ayına ilişkin ücretli çalışan istatistiklerini yayımladı. Buna göre, sanayi, inşaat ile ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 1 artarak 16 milyon 20 bin 394 kişiye ulaştı. Geçen yılın Ekim ayında bu sayı 15 milyon 860 bin 31 olarak kaydedilmişti.

Benzer Haberler