Sosyal Medya

Doç Dr. Ata Özkaya

Doç. Dr. Ata Özkaya: Enflasyon Beklentileri, Döviz Rezervleri, Göç Politikası ve Küresel Ekonomik Aktivite

29 Nisan tarihli TCMB Enflasyon 2021-II raporunda, TCMB Nisan ayı enflasyonunun 2021 yılı enflasyon sürecinde zirveyi oluşturacağını tahmin etmiştir. Bu…

Doç. Dr. Ata Özkaya: Enflasyon Beklentileri, Döviz Rezervleri, Göç Politikası ve Küresel Ekonomik Aktivite

29 Nisan tarihli TCMB Enflasyon 2021-II raporunda, TCMB Nisan ayı enflasyonunun 2021 yılı enflasyon sürecinde zirveyi oluşturacağını tahmin etmiştir. Bu tahmin bazı varsayımlara ve bu varsayımlar üzerine kurulu matematik modellere dayanmaktadır. Öte yandan, bu tahmine bağlı olarak da, 3. Çeyrekte Para Politikası’nı nasıl kurgulayacağını, politika faizini hangi seviyede tutacağını belirlemiştir. Yazımızın amacı, söz konusu matematik modeli değerlendirmek değildir. Lakin okuyucularım için kısaca şunları belirtebilirim: Bu modeller, stokastik dinamiğe sahip olarak kurgulanır ve “geçici olduğu varsayılan” ekonomik-finansal şokların ekonominizi, “bulunduğunu varsaydığınız denge değerinden” ne ölçüde ve ne süreliğine saptırdığını ölçen simülasyonlardır. Yukarıdaki cümlede geçen “varsayım” kavramının bolluğu dikkatli okuyucularımın gözünden kaçmamıştır. Dolayısı ile varsayım zincirine bağlı olarak yürütülen Para
Politikası’nın salahiyeti, 1. Varsayımlarının ne kadar gerçekçi oluşturulduğuna ve 2. Bu varsayımları temel alan modellerin de gerçek dünyayı yakalayabilecek yetkinlikte olmasına bağlıdır.

Örneğin insanlığı tehdit eden bir salgın hastalık karşısında iseniz ekonomi üzerindeki şokların geçici olacağını varsaymamanız gerekir. Eğer varsayıyorsanız, ülkenizin bu hastalığa karşı tıbbi
çare üretecek bilgi ve kapasiteye sahip olduğundan emin olmanız gerekmektedir. Benzer şekilde, üretim girdilerinde enerji ithalatçısı durumunda olan bir ekonomik ve üretim yapınız varsa, enerji fiyatlamaları konusunda varsayım ve tahmin yapmanız gerekmektedir. Bu da küresel üretim sektörlerinin kapasitelerinin hangi yöne ve büyüklüğe evrileceğini önceden kestirmenizi gerektirmektedir. Yoksa, planladığınız “yolun yarısında” ekonominizdeki maliyetleriniz kesinlikle ve de çok yönlü olarak artacaktır. Örneğin, yukarıda bahsettiğim ve 2021 yılının geri kalanını planlayan TCMB Nisan ayı Enflasyon raporunda B.petrol fiyatları için yapılan varsayım 64 ABD Doları’dır. Halbuki, Haziran ayından itibaren yaklaşık olarak % 14 yukarıda seyretmektedir. Bu da bize, neden geçtiğimiz günlerde enerji fiyatlarına % 15 zam yapıldığını kısaca açıklamaktadır. Küresel talebin hızlı artışı ve bunun getireceği üretim artışı doğru öngörülebilse bu tip “sapmalar” oluşmazlar. Peki bu tip sapmaların daha başka zararı ne olabilir? Enflasyon sürecinde son 3 aya baktığımızda sorumuzun yanıtını alabliliriz. 3 Mayıs 2021 tarihinde açıklanan TUİK verisine göre Nisan ayı Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) aylık %1,68 ve yıllık %17,1 olarak; Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ise yıllık %35,6 olarak ölçülmüştür.

Mayıs ayı enflasyon değerleri ise sırası ile yıllık TÜFE %16,59 ve yıllık Yİ-ÜFE %38,33 olarak açıklanmıştır. Mayıs ayının %60’lık bölümünde “tam kapanma” önlemi uygulandığını hatırlatırım.
Haziran ayında yıllık TÜFE ve yıllık Yİ-ÜFE değerleri sırası ile %17,53 ve %42,89 olarak ilan edilmiştir. TUİK verilerine göre ülkemizin üreticileri geçen seneye göre ortalama yaklaşık % 40 daha pahalı üretim yapmakta iken, tüketiciler-hane halkları yani bizler geçen seneye göre yaklaşık % 20 daha pahalıya tüketmekteyiz. Bunun önemli sebeplerinden birisinin de küresel talebin oldukça yüksek seyretmesinin ülkemizin ihracata yönelik sektörlerinde üretimi çok artırdığı, ihracat gelirlerinin yükseldiği ve bunun da fiyatlama davranışlarında yukarı yönlü baskı yaptığıdır. Öte yandan ekonomi basın-yayınında genel beklenti Yİ-ÜFE ile TÜFE arasındaki farkın kapanacağı yönündedir. Lakin, 1. Aradaki büyük farkın ne zaman kapanacağı sorusu asıl olarak, üretim süreçlerinin tüketim süreçlerini hangi gecikme değeri ile takip ettiğine bağlıdır, 2. Bu bağlılık, “normal şartlarda” geçerlidir. Bu da demektir ki, salgın sonrası dünyadaki ekonomik aktivite hızı düşünüldüğünde bu beklenti geçerli olmayacaktır, süreçler birbirinden kısa ve orta dönemde ayrışacak, Yİ-ÜFE süreci ağırlıklı olarak küresel ekonomik aktivite hızına hassasken, TÜFE ise hane-halkları harcanabilir gelirindeki eğilimlere bağlı seyredecektir ve belirli bir dengeye yakınsamaksızın “salınacaktır”. İç talebi ilgilendiren bu boyutun, kayıt dışı ekonominin büyümesine de etkilendiği unutulmamalıdır. Böyle bir durumda ekonomi politikası yapıcılar küresel eğilimleri kontrol edemeyecekleri için, tek politika araçları kredi olanakları ve ilgili mali politikalar olmak durumundadır. Bütün bunlar, 29 Temmuz 2021 Perşembe günü Merkez Bankamızın, yılın geri kalanı için ilan edeceği enflasyon tahmin-beklentisinde yukarı yönlü bir
revizyona gitmesi olasılığını güçlendirmiştir.

Bu durumu gözönüne alarak, önümüzdeki aylarda TCMB’nin politika faizinde herhangibir değişikliğe gidip gitmeyeceğini, eğer giderse bunun hangi yönde olabileceğini sorabiliriz. Bu sorunun yanıtı iki yönlüdür ve ABD ile diğer gelişmiş ülkelerin ekonomisinde beklenen performansa bağlıdır. ABD ekonomik aktivite hızındaki artış Şubat ayı ikinci yarısından itibaren belirginleşmeye başlamıştı. Bunu, Tüketici Güven Endeksi ve Satın Alma Yöneticileri Endeksine yansımaları ile gözlemlemiştik. Bu hızlanmanın finansal piyasaların beklediğinden daha güçlü olduğunun anlaşılması da ABD 10 Yıllık Tahvil piyasalarında dalgalanmanın önünü açmıştı. İçinde bulunduğumuz 3.Çeyrek itibarı ile küresel ekonomi açısından gelinen durumu kısaca izah etmem gerekirse; ABD ekonomik aktivite hızı artmaya devam etmektedir, dolayısı ile üretimin yüksek ivmeli olduğu gözlenmektedir. Aşılama hızının günlük 3,5 milyon kişiye ulaşması, hanehalklarının talebinde yüksek eğilimin süreceğini söylemektedir. Dahası, işgücüne katılım arttıkça bu talebin yükseleceğini öngörmemiz gerekmektedir. ABD Hükümeti’nin geçtiğimiz aylarda ilan ettiği takvime göre, Ocak-Mart 2022 döneminde federal devlet sektöründeki sözleşmelerde saatlik ücretlerde yaklaşık % 50’lik artış yapılacak olması da ABD ekonomi kurumlarının ve politika yapıcılarının i.) ABD ekonomik aktivitesinde daha yüksek canlanma beklediklerini, ii.) aynı zamanda -işgücü piyasasına yansımasının bugünden beklentiler kanalı ile oluşacağını düşündüğümüzde- ABD ekonomik aktivitesindeki bu canlanmanın fitilini de kendilerinin ateşlediğini göstermektedir.

KUR SÜREÇLERİNDE SONBAHAR BEKLENTİSİ

Böylece ABD ekonomisinde güçlü küresel talebin, Eylül ayı itibarı ile işgücü piyasasındaki olumlu hareketlenme ile, daha da artacağını öngörebiliriz. Aşılama kapasitesi ve hızından bir miktar geride kalsa da, AB ülkelerindeki ekonomik aktivite de hızlanmaktadır. Bu hızlanmanın henüz ABD’deki kadar olduğunu söylemek zor olsa da, üretim ve özellikle hanehalkı talebi güçlenmektedir. Bu perspektif bize, kur süreçlerinde önümüzdeki dönemde yukarı yönlü baskıların yoğunlaşacağını söylemektedir.

TCMB ve ekonomi kurumlarımızın ellerindeki olumlu beklenti ise yüksek ihracat seviyelerinin döviz rezervlerimizi besleyeceği, turizmdeki kaybı telafi edeceği ve böylece kur süreçleri üzerinde
olumlu etki yaratacağı yönündedir. Döviz arzında pek daralma beklemeyen TCMB, böylece faiz indirebileceğini düşünmekte olabilir. Bu beklentinin etkilerinin, düşünüldüğünün aksine kısmi
olacağı kanaatindeyim. Ek olarak, Merkez Bankamızın döviz rezervlerindeki erime geçtiğimiz aylarda çokça tartışılmıştı. Bu tartışmalar da yalnızca rezerv harcamasının muhasebesi ve bu konudaki yetki noktasında yoğunlaşmıştı. Birçok basın-yayın platformunda imkan oldukça izah etmiştim ve önümüzdeki dönemlerdeki politikalarımızın ekonomik verimi için tekrarlamakta fayda görüyorum: Rezerv tartışmasının muhasebe boyutu istediğimiz bilgiyi vermemektedir. Öncelikli yaklaşım dinamik analiz olmalıdır, muhasebe yaklaşımı bunun neticesi olarak peşisıra
kullanılmalıdır. Şöyle ki: Matematik ve Ekonomi teorisi açısından, 1. Kur süreçlerindeki dalgalanmalar döviz satarak engellenemez, 2. Kur sürecinin seviyesi de rezerv eriterek kontrol edilemez. Bu, insanlık tarafından yaklaşık 20 yıldır bilinen ve ampirik olarak gösterilen bir ekonomik-finansal gerçekliktir.

ÜLKEMİZİN DOĞAL KAYNAKLARI VE GÖÇÜN ŞİDDETİNE DAYANIMI

Son olarak, ülkemiz ekonomisini kısa-orta ve uzun dönem etkileyecek bir diğer etken ise göç politkamızdır. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 10-15 büyüklüğünü Orta Asya, Orta Doğu ve bazı Afrika ülkeleri kökenli göçmenler teşkil edecektir. Buradan da tabii ki, ekonomimizdeki talebin büyüyeceğini, kayıt dışı ekonomiyi de paralelinde büyüteceğini kestirebiliriz. Üretim bilgi seviyesi olarak, dünyanın birçok ülkesinden geri kalmış olan bu toplulukların, hizmetler sektöründe yer alacağını da tahmin edebiliriz. Böylelikle, bu göçün adresi Marmara Bölgesi olacaktır. Kanal İstanbul’un da yapılması çalışmalarını veri kabul ettiğimizde, İstanbul ve etrafındaki verimli toprakları bekleyen en büyük sorunun, belki de eşine az rastlanır bir göç akını ve daha sonra onun yaratacağı kentleşme-betonlaşma, çevresel atık yönetim sorunu, tarımsal alan ve verimli toprak kaybı, su kaynakları yetersizliği, araç sayısındaki ve karbon dioksit emisyonundaki yüksek artış vs. olabileceğini söyleyebiliriz. Ayrıca, gelecek nesillerimizin, eğitim planlamalarının, meslek seçimlerinin ve ürettikleri katma değer karşılığında devletimizden aldıkları hizmetleri bu yeni oluşan %15’lik göçmen nüfus ile “karşılıksız paylaşmak isteyip-istemeyeceklerinin”, mali politikalar ve diğer sosyal bilimler açılardan ilgili devlet kurumlarımızın yönetiminde çok-boyutlu ele alınması gerekmektedir.

 

 

BAKMADAN GEÇME

  • Sabancı’dan ‘CarrefourSA Satılıyor’ Haberlerine Yanıt: ‘İddialar Gerçeği Yansıtmamaktadır’

    Türkiye perakende sektöründe gündeme bomba gibi düşen “CarrefourSA satılıyor” iddiaları sonrası Sabancı Holding açıklama yaptı. İddialara göre, zincirin bazı mağazalarının rakip firmalar A101 ve Anpagross’a devredileceği konuşuluyordu.

  • DİSK’ten Çarpıcı Rapor: Kaç Kişinin Maaşı Asgari Ücretin Altında Kaldı?

    Kamuoyunun gündemi asgari ücret artışına odaklanmışken, maaşlarda yaşanan erime, halkın yoksulluk seviyesini bir kez daha gözler önüne serdi. Asgari ücret zamları için masalar kurulurken, Türkiye’nin çalışma hayatına dair çarpıcı bir tablo ortaya çıktı. Artık “Maaşım asgari ücretin üzerinde” diyenlerin sayısı hızla azalıyor.

  • Konut Zamları Halkı Zorluyor: Mega Kentlerde Kira Fiyatları Patladı

    Kasım 2025 itibarıyla Türkiye genelinde daire nitelikli konutların ortalama kira bedeli 23.805 TL’ye ulaştı. Ülke genelinde kiralardaki yıllık artış oranı %27,82 olarak kaydedildi ve bu oran, Kasım ayındaki %31,07’lik yıllık enflasyonun altında kaldı.

  • Cumhuriyetin Köklü Kurumu TMO, Rekor Seviyede Zarar Açıkladı

    Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2023’te 675 milyon TL kâr elde ederken, 2024 yılında 12 milyar TL zarara uğradı. Bu borca rağmen aynı dönemde üstelik buğday ve mısır üretimi azaldı; çiftçilerin bankalara olan borcu ise 1 trilyon TL’yi aştı. 

  • OSD Verileri Yayımladı: Yerli Araç Payı Artıyor, Otomobil Üretimi Hafif Geriledi

    Otomotiv sektörü, 2025 yılının ocak-kasım döneminde ihracatta güçlü bir performans sergiledi. Otomotiv ihracatı adet bazında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5 artarak 960 bin 989 oldu. Toplam otomotiv sanayi ihracatı ise 37 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

  • Kasım Ayında Merkezi Yönetim Bütçesi 169,5 Milyar TL Fazla Verdi

    Kasım ayında merkezi yönetim bütçesi 169,5 milyar TL fazla verdi. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bütçe Kasım ayında bu seviyede fazla kaydetti.

  • İnşaat Üretimi Ekim Ayında Yıllık Yüzde 28 Arttı

    Türkiye’de inşaat üretimi ekim ayında yıllık bazda yüzde 28,0 artış gösterdi. Bir önceki aya ait veri ise yüzde 29,9’dan yüzde 29,8’e revize edildi. İnşaat üretim endeksi, aylık bazda ise yüzde 0,1 oranında geriledi.

  • Hizmet Üretim Endeksi Açıklandı

    Hizmet üretim endeksi, 2025 yılı Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 3,4 oranında artış gösterdi. Bu dönemde ulaştırma ve depolama hizmetlerinde yüzde 0,1’lik düşüş yaşanırken, konaklama ve yiyecek hizmetleri yüzde 5,4 oranında yükseldi. Bilgi ve iletişim hizmetleri yüzde 13,4, gayrimenkul hizmetleri yüzde 14,5 artış kaydetti. Buna karşılık mesleki, bilimsel ve teknik hizmetler yüzde 0,5 azalırken, idari ve destek hizmetleri yüzde 2,6 oranında artış gösterdi.

  • TÜİK: Ücretli Çalışan Sayısı Yıllık Yüzde 1 Arttı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 yılı Ekim ayına ilişkin ücretli çalışan istatistiklerini yayımladı. Buna göre, sanayi, inşaat ile ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 1 artarak 16 milyon 20 bin 394 kişiye ulaştı. Geçen yılın Ekim ayında bu sayı 15 milyon 860 bin 31 olarak kaydedilmişti.

  • Japon Şirketlerinden Güçlü Sinyal: Güven Endeksi 4 Yılın En Yükseğinde

    Japonya’da büyük imalat şirketlerinin iş dünyasına olan güveni, Aralık ayına kadar olan üç aylık dönemde son dört yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Japonya Merkez Bankası’nın (BOJ) yakından takip edilen Tankan anketi, bankanın bu hafta faiz artırabileceği yönündeki beklentileri güçlendirdi.

  • ANALİZ | Borsada zirve testi: Gözler 11.605 seviyesinde

    Piyasalar, TCMB’nin beklentilere paralel 150 baz puanlık faiz indirimi sonrasında yeni bir denge arayışına girdi. Faiz kararının Borsa İstanbul üzerindeki etkisi sınırlı kalırken, bankacılık hisselerindeki satışlar dikkat çekti. BIST 100 Endeksi için kritik eşik olarak öne çıkan 11.605 seviyesi, önümüzdeki günlerde yön tayini açısından belirleyici olacak.

  • SABAH Yorumu: 📉 Küresel Piyasa İştahı Azalıyor

    ABD borsalarındaki düşüş ve AI hisselerindeki sorgulamaların etkisiyle Asya piyasaları haftaya satıcılı başladı. Çin'deki zayıf ekonomik görünüm, merkez bankaları kararları ve kritik ABD verileri öncesinde risk iştahı düşerken, altın/gümüş güvenli liman talebiyle öne çıkıyor.

  • Bu hafta piyasaları neler bekliyor? Faiz indirimi sonrası iç gündem, küreselde yoğun veri trafiği

    TCMB’nin beklentilere paralel 150 baz puanlık faiz indirimiyle birlikte iç piyasalarda dengeli bir görünüm korunurken, küresel tarafta FED’in genişleyici adımları ve Japonya Merkez Bankası’nın olası faiz artışı öne çıkıyor. Yeni haftada bütçe gündemi, PPK tutanakları ve yoğun küresel veri akışı piyasaların ana yön belirleyicisi olacak.

Benzer Haberler