Sosyal Medya

Döviz

Güldem Atabay: Erdoğan’ın hayalleri Türkiye’yi tarihinde görülmemiş ölçekte bir ekonomik krize götürecek

Reform demek, tanım gereği “yeniden biçim vermek, ıslah etmek” anlamına gelir. Dünyanın hemen her ülkesinde ekonomide “yapısal reform” yapmak, seçimlere doğru…

Güldem Atabay: Erdoğan’ın hayalleri Türkiye’yi tarihinde görülmemiş ölçekte bir ekonomik krize götürecek

Reform demek, tanım gereği “yeniden biçim vermek, ıslah etmek” anlamına gelir. Dünyanın hemen her ülkesinde ekonomide “yapısal reform” yapmak, seçimlere doğru yaklaşan hükümetler açısından zordur. Çünkü uzun süredir devam eden bir düzene yeniden şekil vermek, geceden sabaha atılan adımlarla olmayacağı gibi, sonuçlarını almak için yıllar geçmesi gerekir.  Mevcut olanı yeniden şekillendirmekse kısa vadede büyük sancılar yaratır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Kabine çıkışı yaptığı açıklamalar içindeki büyük iktisadi yanlışlara gelmeden önce söyleyecek birkaç söz var: 20 yılın ardından ekonomik kurtuluş savaşı adını verdiği gibi bir dönüşümü “birkaç ay sonra rahatlayacağız” diyerek 2022 bahar aylarını işaret etmesinin kendi bekası açısından hiç akılcı olmayışı.

Çünkü Erdoğan’ın seçtiği gidişat, Türkiye’yi büyük bir sistematik ekonomik kriz riski ile baş başa bırakacak.  Erken seçim çağrılarına direndiği ve seçimleri 2023 Haziran’ında yapmaya çalıştığı her gün, seçtiği yolun sonuçları kendisini vuracak.  Çünkü mevcut ekonomi politikalarıyla, değil 2022’nin bahar aylarında rahatlama görmek, 2023 Haziran ayında dahi bu değişimin sancıları artarak hissedilmekte olacak.  Bu esasta “tersine reform denemesi”, sadece Erdoğan’ın anketlere yansıyan oy kaybının hızlanmasıyla sonuçlanacak. Türkiye ekonomisini ise uzun yıllar içinden çıkmakta zorlanacağı çok kötü bir dengeye taşıyacak.

Nedenlerine gelirsek…

Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ile ekonomide “bilerek ve isteyerek” ne yapmaya çalıştığını anlatması, para politikası yoluyla bir süredir test edilmekte olan bilinmez suların arka planındaki “inançları” ortaya koyması açısından çok değerli. İnanç kelimesini burada kullanmak daha doğru. Çünkü Erdoğan’ın kendisi dahi seçtikleri yolun klasik ekonomi bilgisiyle açıklanamayacağını, pandeminin açtığı alanla yeni bir yol denendiğini ifade etmekte.

85 milyonun bugününü ve yarınını karartacak bu deneyin, ekonomi bilimi ile yakından uzaktan ilgisinin olmadığını kendi ağzından duymuş olmak, yaşanacağı öngörülebilen büyük ekonomik kriz veri alındığında sorumluluğun kimde olduğunu da netleştiriyor elbette.

ENFLASYON ERDOĞAN’IN KAFASINDAKİ EN KARIŞIK KONU

Cumhurbaşkanı, yüksek enflasyonun, fiyatlardaki düzenli artışın, yatırımı, üretimi ve dolayısıyla istihdamı azaltacağını söylüyor. Buraya kadar hemfikir olmamak mümkün değil. Fakat sadece “kurdaki yükselişe (yani TL’nin değer kaybına) bağlı olarak ortaya çıkan “enflasyonun” enflasyon sayılamayacağı gibi kendi şahsına münhasır fikrini ekliyor.  Literatürde maliyet enflasyonu denen bu olgunun yatırımları, üretimi ve dahi istihdamı doğrudan olumsuz etkilemeyeceğini iddia ediyor.

Burada büyük bir hata yapıyor.

Kaynağı ne olursa olsun, fiyat artışları kontrol altına alınmadığı sürece ve ücret/fiyatlama davranışları cari enflasyona endekslendiğinde, fiyat artışları kendini besleyen bir sürece girer ve kalıcı hale dönüşür.  Yatırımları aşağı çeker, üretimi düşürür ve sonuçta istihdamı vurur. “Devalüasyon kaynaklı enflasyon, enflasyon değildir, genel ekonomik dengeleri etkilemez” kadar gerçekten uzak bir yaklaşım, olsa olsa Türkmenistan ya da Kuzey Kore’deki “liderlerin” iddialaşmaları seviyesinde ciddiye alınabilir.

Erdoğan devam ediyor ve çeşitli dönemlerde para politikası yapıcıların “sabit kur politikası” ya da “enflasyon hedeflemesini” seçerek fiyat istikrarı hedeflediğini söylüyor.  Üçüncü örnek olarak verdiği “faiz artırma politikasının” tek başına bir istikrar yöntemi olmadığını, özellikle enflasyon hedeflemesi yönetiminde kullanılan araçlardan sadece bir tanesi olduğunu fena halde ıskalıyor.

“Devalüasyon kaynaklı enflasyon, enflasyon değildir, genel ekonomik dengeleri etkilemez” kadar gerçekten uzak bir yaklaşım, olsa olsa Türkmenistan ya da Kuzey Kore’deki “liderlerin” iddialaşmaları seviyesinde ciddiye alınabilir.

Fakat konuyu hemen cari açığa getiriyor ve kendinden çok emin bir şekilde enflasyon sorunu olmayan ülkelerin cari fazla verdiklerini söylüyor.

Tabii, yine yanılıyor.

CARİ DENGE İLE ENFLASYON İLİŞKİSİ YOK

Mesela son 20 senede GSMH’ye oran olarak ortalama %3,7 cari açık veren Türkiye’de aynı dönemde TÜFE enflasyonu ortalaması %15,3 iken yine son 20 yılda %3,5 cari açık veren Avustralya’nın aynı dönemde enflasyon ortalaması %2,0.  Yıllardır dünyanın en büyük cari fazla veren iki ülkesinden biri olan Almanya’da 20 yılın enflasyon ortalaması %1,4’ken bu sene %6,0’da. Cari fazla yaratma kapasitesi enflasyonda artış yaşamasına engel olabilmiş değil.

Örnekleri çeşitlendirmek mümkün. El Salvador: 20 yıllık cari açık ortalaması %3,9, TÜFE enflasyonu ortalaması %2,3. Yunanistan: Cari açık ortalaması %6,5, enflasyonu %1,7. Ürdün: %6,6 cari açık ortalamasına karşı son 20 yıl enflasyonu %3,0. Yeni Zelanda: 20 senede %3,6 cari açık ve %2,1 enflasyonla gitmiş.

Cari açık olması enflasyonun yüksek olmasına kesinlikle neden değil.  Uzun yıllar cari fazla veren ülkelerse ani enflasyon sorunları ile karşılaşabiliyorlar.

Örnekler çok ve çeşitli.  Cari açık olması enflasyonun yüksek olmasına kesinlikle neden değil.  Uzun yıllar cari fazla veren ülkelerse ani enflasyon sorunları ile karşılaşabiliyorlar.  Cari açığı olan ülkeler, tutarlı politikalarla düzenli sermaye girişi yaratabildikleri ölçüde, yüksek faize gerek duymadan kur istikrarının da sayesinde düşük enflasyon ortamında yollarına devam edebiliyorlar.

RİSKLERİ VATANDAŞIN DÖVİZ MEVDUATINA GÜVENEREK ALIYOR

Erdoğan’ın bahsettiği ekonomik kurtuluş savaşında dehşetle anlıyoruz ki, güvendiği, yurtiçi yerleşiklerin 257,5 milyar dolara yükselerek tüm zamanların rekorunu kıran döviz mevduatları.  Bizzat kendi politikalarına güvenmeyen halkın 2018’den bu yana her gün izlediği TL’deki değer kaybı, güven yaratmayan politikalar ve hamaset söylemi eşliğinde dolarizasyonun (döviz mevduatı/toplam mevduat) %57,53’e yükselmesi belli ki Erdoğan’da “bu kaynak bizim” hissi yaratıyor. Bu da son derece tehlikeli bir bakış açısı.

Swap işlemlerini nasıl boğduklarından, yabancı portföy yatırımcısını ülkeden nasıl kovduklarından gururla bahseden Erdoğan, kayda değer şirket dış borcu yoktur derken yine doğruyu söylemiyor.  TCMB verilerine göre gelecek 12 ayda Türkiye’nin yurtdışına ödeyeceği borç 167,9 milyar dolar. Özel sektöre ait 104,7 milyar doların içindeki 42,9 milyar dolar ise finansal olmayan şirketlere ait.

Erdoğan’ın bahsettiği ekonomik kurtuluş savaşında dehşetle anlıyoruz ki, güvendiği, yurtiçi yerleşiklerin 257,5 milyar dolara yükselerek tüm zamanların rekorunu kıran döviz mevduatları.

Bu yükü sırtlamak mevcut para politikasıyla büyük bir iflas zinciri yaratabilecek boyutta.  Ancak Erdoğan TL’nin değer kaybını durdurma araçlarından birisi olarak dehşet verici ve dolaylı bir şekilde yerleşiklerin döviz mevduatlarına işaret ediyor.

Bu açıklaması mevcut akıldışı ekonomi politikalarına zaten her an sermaye kontrolü, sabit kur rejimine geçiş gibi Türkiye ekonomisine ağır darbe vuracak kararların eklenmesinden korkan yatırımcıyı iyice ürkütecek kıvamda.  Mevduat sahibinin bu şekilde korkması ise geçmişte bolca örnekleri olan bankalara hücum ile sistemin kendi kendini bitirmesi ile sonuçlanma riskini taşıyor.

Erdoğan açısından, doğruya dönmektense ağzından çıkan yanlışta ısrar etmenin bir tatmin yarattığını, yine meşhur sloganı ile konuşmasını sonlandırmaya yönelişinden anlıyoruz: “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir”.

Bu yükü sırtlamak mevcut para politikasıyla büyük bir iflas zinciri yaratabilecek boyutta.  Ancak Erdoğan TL’nin değer kaybını durdurma araçlarından birisi olarak dehşet verici ve dolaylı bir şekilde yerleşiklerin döviz mevduatlarına işaret ediyor.

“Faizin sebebini belirleyecek olan ülkenin ihtiyaçlarıdır” gibi ekonomik açıdan açıklaması zor bir cümle ile devam ederken, mevcut ekonomi politikası tercihlerinin “insanlarımızı açlığa yoksulluğa mahkûm edecek politikaları reddetmek olduğunu” söyleyiveriyor.  “Yeni küresel sistem arayışları” olduğuna dair inancıyla “Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz” diyor.

PEKİ, HANGİ RİSKLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ?

Daha fazla enflasyon, daha derin yoksulluk. Kur krizi dönemlerinde oluşan yokluk kuyrukları.

Aralık’tan da öteye devam edeceği görünen faiz indirimleri eşliğinde TL’nin hızlanan değer kaybı ile hızlanacak dolarizasyon. TL geliri TL gideri olsa dahi giderleri, hammadde alımları dolarla olan şirketlerin bilançolarında sert bozulma.  TL geliri olmayan döviz gideri olan şirketlerin iflas zincirleri oluşturması.  Banka bilançolarında bozulma. Daha fazla işsizlik.

Faiz indirmeye çalışırken kredi faizlerinde artış.  Hazine’nin tahvil borçlanma faizlerinde yükselme. Son dört ayda politika faizi puan inerken beş yıllık tahvil faizlerinin puan yükselmesi.  Bu sürecin akut hale gelecek güven krizi ile beslenerek büyümesi ve kamu maliyesinde bozulma. Katlanarak artan faiz ödemeleri.

Döviz mevduatı sahibinin bankalardan mevduat çekerek fiziksel olarak parasını kasaya alma döngüsüne girmesi olasılığı.  Banka iflasları.

Daha fazla işsizlik. Daha derin kriz.  Daha büyük fakirlik.

Fakirleşmenin iç talebi vurması, ekonomik daralma. Fakirleşme ile emeği ucuz tutma politikasının, Çin’in ucuz emeğine öykünmenin rekabet gücü yaratacağı bilinçli politikasıyla, halkın fakir kalmaya devam ettirilmesi.

Erdoğan’ın bu politikasıyla, bu eksik ekonomi kavrayışıyla Türkiye’nin değil birkaç aya, bu yolda devam edilirse birkaç yıla dahi “düzlüğe çıkma” şansı yok.

Rekabet gücünün TL zayıflığı üzerinden kodlanmasının sınırlı ihracat artışı etkisinin sona ermesiyle döviz krizi. İthalatın da daralmaya başlayacağı şok ekonomik küçülme dönemleri.

Erdoğan’ın bu politikasıyla, bu eksik ekonomi kavrayışıyla Türkiye’nin değil birkaç aya, bu yolda devam edilirse birkaç yıla dahi “düzlüğe çıkma” şansı yok.

Tam aksine ülke tarihinde görülmemiş ölçekte bir ekonomik krize girerek on yıllarını kaybetme riski ile artık burun buruna gelmiş durumda.

Politik Yol

BAKMADAN GEÇME

  • Trump, Netanyahu ile Bağlarını Kesti: Ortadoğu’da İsrail Olmadan Adım Atacak

    Eski ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bağlarını kopardı. Trump’ın Netanyahu’yu manipülasyonla suçladığı ve Ortadoğu stratejisini İsrail hükümetinden bağımsız yürüteceği bildirildi. 📌 Haber Metni: İsrail Ordu Radyosu’nun haberine göre, ABD eski Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ilişkilerini sonlandırma kararı aldı. Nedeni ise Netanyahu’nun Trump’ı yönlendirmeye çalıştığına dair oluşan güçlü şüpheler. Habere göre Trump’ın yakın çevresi, İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’e Trump’ın artık Netanyahu ile Ortadoğu politikalarında koordinasyon kurmayacağını bildirdi. Dermer’e aktarılan mesajda, Trump’ın en çok nefret ettiği şeyin “manipüle edilmek” olduğu vurgulandı. Bir İsrailli yetkili, Dermer’in Cumhuriyetçi çevrelerde alışılmış “kibirli” tutumunun bu gerginliği gidermeye yetmediğini belirtti. Bu gelişme, Israel Hayom gazetesinin Trump’ın Netanyahu’dan “hayal kırıklığına uğradığını” ve artık Ortadoğu’daki adımlarını İsrail’in onayını beklemeden atacağını yazmasının hemen ardından geldi. Trump, 20 Ocak 2025’te başkanlık görevine yeniden başladığından bu yana Netanyahu hükümetine geniş çaplı ve koşulsuz destek vermişti. Bu destek, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yürütülen ve birçok çevre tarafından “soykırım” olarak tanımlanan askeri operasyonlara rağmen sürdü. Ancak Israel Hayom’un isimsiz kaynaklara dayandırdığı haberde, iki liderin kişisel ilişkilerinin giderek soğuduğu ve karşılıklı hayal kırıklığının arttığı ifade edildi. Trump’a yakın iki üst düzey ismin kapalı kapılar ardında, Trump’ın artık İsrail’i beklemeyeceğini ve Ortadoğu gündemini kendi başına ilerleteceğini söylediği aktarıldı. Trump’ın hangi somut adımları atacağı belirtilmemekle birlikte, Tel Aviv’in Trump’ın İsrail’i dışarıda bırakarak hareket ettiğinden şikayet ettiği bildirildi. Bu duruma örnek olarak, Washington yönetiminin Yemen’deki Husilerle imzaladığı ateşkes anlaşması gösterildi. Anlaşma İsrail’e haber verilmeden sonuçlandırıldı ve Tel Aviv tamamen devre dışı bırakıldı. Bu son gelişmeler, iki ülke arasındaki stratejik ilişkilerin geleceği konusunda yeni soru işaretleri doğururken, Trump’ın Ortadoğu politikasında İsrail’siz bir dönem başlattığı yorumlarına yol açtı. Kaynak: İsrail Ordu Radyosu, Israel Hayom, Arap basını Atilla Yesilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Abonelik koşulları için bize e-mail atın: [email protected] 🔑 Anahtar Kelimeler: Donald Trump, Binyamin Netanyahu, Trump Netanyahu krizi, ABD İsrail ilişkileri, Ortadoğu politikası, Trump İsrail bağları, Israel Hayom, Gazze savaşı, Trump Husi ateşkesi, Trump dış politikası 2025, Ron Dermer, ABD diplomasisi 🧠 Meta Açıklama: Donald Trump, Netanyahu ile bağlarını kopardı. Trump, İsrail Başbakanı'nı manipülasyonla suçlarken, Ortadoğu'da yeni adımlarını İsrail ile koordinasyon kurmadan atmaya hazırlanıyor. Devamında istersen bu haber için görsel önerisi de sunabilirim WS37. Hazır mısın?

  • Çin’in Yeni Teşvik Paketi Piyasaları Etkilemedi: Gözler ABD ile Ticaret Görüşmelerinde

    Çin hükümeti, ekonomiyi canlandırmak için yeni bir teşvik paketi açıklasa da, piyasalar bu adımlara sınırlı tepki verdi. Yatırımcıların odağı ABD ile yürütülen kritik ticaret görüşmelerine çevrildi.

  • Bakan Uraloğlu Açıkladı: Türkiye’nin Sosyal Medya Şampiyonu Belli Oldu

    Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, sosyal medya kullanımıyla ilgili dikkat çeken verileri kamuoyuyla paylaştı. We Are Social ve Meltwater tarafından hazırlanan Dijital 2025 Türkiye Raporunu değerlendiren Bakan Uraloğlu, Türkiye'de internet kullanıcı sayısının 77,3 milyona ulaştığını, sosyal medya kullanıcılarının sayısının ise son bir yılda %1,7 artarak 58,5 milyona yükseldiğini açıkladı.

  • Yazılı basına telif koruması gelebilir

    TBMM Dijital Mecralar Komisyonu, AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman başkanlığında, Google’ın algoritma değişiklikleri ve bunların Türkiye’deki medya kuruluşları üzerindeki etkilerini görüşmek üzere toplandı. Yayman, "“Haberin telif konusu haline getirilmesini ve kullanıma bağlı olarak medya kuruluşlarına ücret ödenmesini talep ediyoruz" ifadesini kullandı.

  • Çetin Ünsalan Yazdı: Enflasyon düşerse, alım gücü artar mı?

    TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sunum yapan Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, veriler meselesine değinmedi...

  • Selçuk Bayraktar’dan sonra bu kez Güler Sabancı’dan uyarı geldi!

    Geçtiğimiz süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı ve BAYKAR Yönetim Kurulu Selçuk Bayraktar'ın yüzünü ve sesini kullanan yapay zeka dolandırıcıları bu defa da Güler Sabancı'nın kişisel bilgilerini kullandı...

  • Türkiye’nin dev çay firması satılıyor!

    Türkiye'nin en büyük çay üreticilerinden Of Çay, 6 yıl aranın ardından yeniden satılıyor. Şirketi 2019 yılında satın alan Jacobs kahvelerinin sahibi ABD merkezli Jde Peet’s, Türkiye'deki çay operasyonlarını elden çıkaracağını açıkladı...

  • Hububat ihracatı ilk dört ayda 4,2 milyar dolar oldu

    Buğday unu, makarna, bitkisel yağlar, bisküvi ile şekerli ve kakaolu ürünler başta olmak üzere temel gıda ürünlerini kapsayan hububat, bakliyat,…

  • Turkcell, BOTAŞ Fiber Altyapı İhalesini Kazandı! 15 Yıllık Stratejik Anlaşma…

    Türkiye’nin lider teknoloji ve iletişim şirketi Turkcell’den, Türkiye’nin sabit internet bağlantısı için dev adım…

  • Bitcoin 6 haneli kulüpte! Ticaret umudu kriptoyu uçurdu

    ABD-Çin görüşmeleri piyasalara moral verdi. Uzun süredir beklenen ABD-Çin ticaret görüşmeleri nihayet masada. Taraflardan gelen olumlu mesajlar, yatırımcıların güvenini tazeledi.

  • Kerevitaş’ın sürdürülebilir ve karlı büyümesi 2025’in ilk çeyreğinde de devam etti

    Türkiye’de dondurulmuş gıda ve margarin pazarının lideri Kerevitaş’ın 2025’in ilk üç ayındaki konsolide cirosu 6,9 milyar TL olarak gerçekleşti...

  • VakıfBank’tan 2025 Yılına Güçlü Başlangıç…

    Türkiye ekonomisinin istikrarlı büyümesine liderlik eden VakıfBank, 2025 yılının ilk çeyreğini güçlü bir performansla tamamladı...

  • Mevduatta getiri patlaması! Bankada parası olanlar dikkat: Yüzde 60’ı geçti

    Faiz maratonu başladı. Bankalar yarışta. Merkez Bankası'nın faiz artışı sonrası bankalar, vadeli mevduat faizlerini %50’nin üzerine taşıdı. Bazı kurumlar, hoş geldin faizi ile yüzde 52’yi gördü.

Benzer Haberler