Sosyal Medya

IMF Direktörü Aslında Ne Dedi? Ekonomi Medyasında Yazılamayan Satır Araları!

14 Nisan 2019

IMF Avrupa Departmanı Direktörü Poul Thomsen’in Washington’da düzenlediği basın toplantısı Türk medyasında ilgi topladı. Sebebi açık hemen herkes acaba Türkiye IMF’ye başvuracak mı diye soruyor. IMF’le Türkiye arasında “gizli” görüşmelerin zaten bir süredir görüşmekte oldukları yolunda yorumlar da eksik değil. Thomsen’in bu gizli görüşme iddialarını yalanlaması önemliydi ve medyada yer buldu.

Bazı medya hâttâ bu basın toplantısıyla IMF’in “Türkiye’ye göz kırptığını”;

http://www.yenimesaj.com.tr/imf-turkiyeye-goz-kirpiyor-H1315892.htm

diğer bazısı Türkiye’de ekonomik durumun pek de kötü olmadığını söylediğini öne çıkardı:

https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201904131038744868-imf-avrupa-direktoru-thomsen-turkiyenin-ekonomik-sikintilarini-abartmamak-lazim/

 

Gerçekte ne söylendi?

Önce hatırlayatalım, IMF, Dünya Bankası, vb gibi kuruluşların üst düzey bürokratları tıpkı üst düzey diplomatlar gibidir. Mecbur kalmadıkça asla doğrudan yumruk sallamazlar. En ciddi eleştirileri bile yumuşak, dolaylı, diplomatik bir pakete sarar, öyle sunarlar.

Şimdi bu gözle Thomsen’in söylediklerine bir daha bakalım. Ve daha ötesi durumu çok daha ciddileştiren bir başka konuşmayla yan yana okuyalım. Yani yine Washington’da, yine aynı zamanda yapılan bir konuşmayla, TCMB Başkanı Murat Çetinkaya’nın sunumuyla…

Murat Çetinkaya’nın, Washington DC’de Uluslararası Para Fonu (IMF)-Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında yaptığı “Türkiye’de Makroekonomik Görünüm ve Para Politikası” başlıklı sunum, bankanın resmi sitesinde de yayımlandı.

Sunumunda, doğal olarak enflasyon ve para politikasına da değindi Çetinkaya… Beklendiği üzere enflasyonun düştüğünden bahsetti. TÜFE enflasyonunun kademeli olarak düşeceğinin öngörüldüğünü aktaran Çetinkaya, güçlü parasal sıkılaştırmanın enflasyonun aşağı çekilmesine katkıda bulunduğunu kaydetti.

Çetinkaya, neyse ki fiyat düşüşlerinde piyasadaki durgunluğun etkisini tümden yadsımadı: “İç talep koşullarındaki gelişmeler ve para politikasındaki sıkı duruş enflasyon göstergelerinde bir miktar iyileşmeye yol açmıştır.” ifadesini de kullandı. TCMB Başkanı, Türk ekonomisindeki dengeleme eğiliminin daha belirgin hale geldiğini belirterek, “TCMB, fiyat istikrarı için tüm araçları kullanmaya devam edecek.” mesajını verdi.

Tabi bu “tüm araçlar” ifadesi, piyasa tarafından, esas araç olan “politika faizi” aracından ve “Ortodoks merkez bankacılığı”ndan sapma işareti olarak da yorumlanabildiğinden kimi zaman pek hoş karşılanmıyor. Ne de olsa TCMB’nin yakın geçmişi bu konularda sabıkalarla dolu. Çetinkaya yönetime geldiğinde Erdem Başçı döneminin çoklu faiz uygulamalarını ve alışılmadık/ ortodoks olmayan politikalarını eleştirmiş ve politika faizi uygulamasına geri dönmüştü. Fakat aynı Çetinkaya geçtiğimiz yıl Ağustos ayı çalkantısı ve 31 mart seçimleri öncesindeki hatada yaşanan çalkantı sırasında bizzat kendisi bu alışılmadık uygulamalara, yenilerini de ekleyerek geri dönmüş, hatta politika faizini belirleyen haftalık hazine bono ihalelerini bile iptal etmişti.

Nispeten kısa süreli bir acil tedbir olarak görülebilecek bu geri dönüş yine de piyasada bir kuşku yaratmıştı.

Şimdi bu ifadeleri IMF Avrupa Departmanı Direktörü Poul Thomsen’in güya “iyimser” ifadeleriyle birlikte okuyalım.

Bilindiği gibi aynı toplantılarda yapılan bir konuşmaydı Thomsen’inki de… Uluslararası Para Fonu (IMF) Avrupa Departmanı Direktörü Poul Thomsen, IMF/Dünya Bankası Bahar Toplantıları kapsamında basın toplantısı düzenledi ve gazetecilerin sorularını cevaplamıştı.

Peki, ne demişti?

Medya haberlerinden aynen aktarıyorum

“Türkiye’nin bir ekonomik gerileme döneminden geçeceğini düşünüyoruz. Gayrisafi milli hasılada azalma olacak. Siyasi ve ekonomik karmaşa ekonomiyi kötü etkiledi. Ama Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meseleleri abartmamalıyız

Türkiye para politikaları da dâhil son altı ayda önemli önlemler aldı. Öncelikle Türkiye’nin enflasyonu düşürmek için sıkı bir para politikası izlemesi ve enflasyon beklentisini yeniden düzenlemesi gerekiyor. İlerleme kaydedildi. Şartlar değiştikçe ve ileriye yönelik olarak Merkez Bankası’na ihtiyacı olan bağımsızlığın verilmesi ve sıkı para politikalarının korunması kritik önem taşıyor. Yani Merkez Bankası’nın bağımsızlığı bu anlamda kritik önemde. Maliye politikası konusundaysa Türkiye’nin bu zorlu döneme girerken otomatik stabilizatörlerin işlemesine olanak tanımasını tavsiye ediyoruz. Türkiye’nin önündeki kritik meselelerden bazıları şeffaflık, satın alma gücü paritesi, yarı bütçesel faaliyetler gibi alanlarda. Ekonominin göreceli olarak önemli sayılabilecek bu gerileme döneminde mali sektörü dikkatle izlemek ve gerekirse önlem almak önemli. “

Diplomatik dilin kremasını silip çıkaracak olursak bir kaç tane çok ciddi uyarı yapmış. Bunları biraz bizim dilimizle özetleyelim:

  1. ‘Hadi abartmayalım ama…’ çok ciddi bir ekonomik gerileme içine gireceksiniz!
  2. Merkez bankanız bağımsız değil ve bağımsızlığı vermezseniz bu dönemi atlatamazsınız.
  3. Mali sektör kuruluşları, bankalar bu dönemde çok zorluk çekecek; gözünüz her an onların üstünde olup gereken tedbirleri almalısınız
  4. Normal koşullarda bir gerileme döneminde gevşek bir para politikası uygulanması gerekirken sizin durumunuz buna elvermiyor. Sizin mutlaka sıkı para politikası uygulamanız gerekiyor. ‘Hadi, son altı ayda bu konuda bazı olumlu gelişmeler oldu diyelim’ ama mutlaka daha sıkı bir duruş sergilemelisiniz.
  5. Maliye politikanızda da problem var. Bütçenizde standardı bozuyorsunuz, “yarı bütçesel faliyetler”e dikkat edin. Böyle olmaz. Otomatik stabilizatörlerin işlemesine engel oluyorsunuz; olmayın!

 

Önce bizim medyanın pek anlamadan yazıp geçtiği şu yarı bütçesel faaliyetler uyarısına bir bakalım isterseniz. İngilizcesi Quasi-fiscal Operations. Daha Türkçesi, IMF ve IBP (International Budget Partnership’e göre şöyle: Kamu bankaları, şirketleri ve hatta bazı özel şirketlerin, hükümet adına, piyasadakinden daha düşük karla ya da zararına yaptıkları tüm aktiviteler.

Özetle Berat Albayrak’ın son açıkladığı güya reform paketinde kamu bankalarına 28 milyar Hazine tarafından ikrazat seneti verilmesine mecbur kalındığını duyurduğu, ve buna sebep olan faliyetllerin tümü. Kamu bankalarının piyasa faizinin altında ve çok miktarda kredi vermesi, çeşitli borçları ertelemesi, vs, vs… Özetle “Yapmayın, sonu fena olur!” diyor.

Otomatik stabilizatör denilen şey de en başta vergilerle ilgili… Yani mesela ekonomi hızla genişlerse artan oranlı vergi sisteminde vergi gelirleri daha hızlı artacağından büyümeye vergi harcamaları bir fren koyar. Tersine küçülme dönemlerinde de vegi gelirleri azalacağından ekonominin yeniden genişlemesine katkı sunar. Dahası da var ama bu yazıda bu kadarı yeter. Diyor ki IMF patronu, ‘Siz bu otomatik stabilitörlerin işlemesine engel oluyorsunuz. Olmayın! Yoksa bunalımdan çıkamazsınız.’

Nasıl engel olunduğu ise çok basit… Çeşit çeşit aslında ama tek çeşidini verelim: Biz de üst gelir gruplarından artan oranlı vergi alınmıyor, kurumlar vergisi de pratikte neredeyse hiç alınmıyor. Bu çarpık vergi sistemi neyi nasıl stabilize edecek? Berat Bey hâlâ kurumlar vergisini indirecek aynı anda vergiyi tabana yayacak; artan oranlı vergiden bahseden yok!

Sonuç: Sıkı para politikası uygula diyor IMF, bizim TCMB Başkanı “Zaten uyguluyoruz, enflasyon da düşüyor” diyor. Düşüyor dediği enflasyon % 15-20 arası salınıyor. O da ekonomi bunalıma girdiğinden talep daraldı da ondan… Kendi sunumunda var bu tespit. Şimdi bu durumda enflasyon beklentileri nasıl gerileyecek ki? Dolar nasıl dizginlenecek, bu beklentiler gerilemezse, peki?

Dahası TCMB Başkanının ne dediği önemli değil, IMF’e göre… ‘Çünkü’ diyor ‘Sen zaten bağımsız değilsin. Senin söylediğin değil, hükümetin söylediği önemli; ya da sen zaten onlar ne istiyorsa onu söylüyorsun!’

Bu iki konuşmayı bir de böyle okuyun. Bakalım IMF Türkiye’ye çapkınca göz mü kırpmış, yoksa?..

IMF:  Türkiye ile stand-by görüşmesi yokIMF:  Türkiye ile stand-by görüşmesi yok

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları