Sosyal Medya

Döviz

Prof. Mehmet Hasan Eken: Faiz Sebep – Enflasyon Sonuçtur İnat Müsabakasında Son Raunt

AKP Hükümeti enflasyonla “faiz sebep enflasyon sonuçtur” şiarıyla “savaş” açtığı Eylül 2021’de enflasyon oranı %19.58, dolar kuru da 8.82 TL…

Prof. Mehmet Hasan Eken: Faiz Sebep – Enflasyon Sonuçtur İnat Müsabakasında Son Raunt

AKP Hükümeti enflasyonla “faiz sebep enflasyon sonuçtur” şiarıyla “savaş” açtığı Eylül 2021’de enflasyon oranı %19.58, dolar kuru da 8.82 TL düzeyindeydi.

Ekim 2021’de TCMB Para Politikası Kurulu üyeleri değiştirildikten sonra “enflasyonla savaş” kapsamında faiz indirimlerine hızlı başlayan TCMB referans faiz oranını kademeli olarak %14’e düşürdü. Buna paralel olarak Temmuz 2022’de enflasyon %79.6 ve dolar kuru da 17.92 TL düzeyine yükselmişti.

AKP hükümeti faizin düşürülmesiyle sanayici ve üreticinin ucuz krediye erişeceğini ve böylece üretimin artacağını zannederek bu “savaşa” girişti. Maalesef bu olmadı. Bankalar TCMB’den aldıkları ucuz fonu sanayici ve üreticilere ucuz kaynak olarak aktarmadılar.

Neden mi?

Çünkü krediler uzun vadeli olurken, TCMB fonları ise kısa vadelidir. Yani ortada devasa bir faiz riski varken bankalar da bunu risk primi olarak kredi faizine ekleyip kredileri öyle verdiler. Risk gerçekleşmediği için de bankalar devasa kar elde ettiler.

AKP hükümetin zannettiği bir şey daha vardı. O da dolar kurunun artmasıyla beraber ihracatın artıp ithalatın azalacağı ve dolayısıyla cari açığın azalacağı, hatta cari fazla verileceği beklentisiydi.

Bu “savaşa” başlamadan hemen önce Eylül 2021’de cari açık yoktu, aksine 1.7 milyar dolar cari fazla vardı. 12 aylık cari açık ise 18.4 milyar dolar düzeyindeydi. Günümüzde en güncel veri olan Mayıs 2022 verilerine göre cari açık aylık bazda 6.5 milyar dolar ve yıllık bazda da 29.4 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.

Neden böyle oldu? AKP hükümetinin son 20 senede uyguladığı hatalı politikalarla üretimi %70 seviyesinde ithalata bağımlı hale getirmiş olması en önemli nedendir.

Benzer şekilde TCMB net rezervleri Eylül 2021’de swaplar hariç – 37.3 milyar dolar iken, Temmuz 2022’de -54.3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Yani AKP hükümeti “savaşa” başladığından beri TCMB rezervleri de 17 milyar dolar azalmış.

Yukarıda verilen bilgilerin anlamı gayet açıktır. AKP hükümeti çıktığı bu “inat müsabakası” ya da “enflasyon savaşında” her üç cephede de açık ara mağlup pozisyonundadır. “Teorisi” çökmüştür, iflas etmiştir.

Ancak yenilgiyi kabul etmeyeceğini 8 Ağustos 2022 günü referans faiz oranını %13’e indirerek “inat müsabakası” ve “enflasyon savaşına” devam edeceğinin altını bir kere daha çizdi. Yani bir raunt daha savaşa devam etme isteğini ortaya koymuştur.

Pekiyi AKP hükümeti çıktığı bu son rauntta piyasaları nakavt edip maçı alacak mı? Yoksa bindiği dalı keserek ya da kendisine savurduğu kroşe ve aparkatlarla kendisini ve temsil ettiği Türkiye’yi mi  nakavt edecek? Buyurun tartışalım.

Hem enflasyon ve dolar, hem de dış ticaret ve cari denge ve hem de TCMB rezervleri açısından bu inadın yanlış olduğu ve Türkiye’ye zarar verdiği ortadayken TCMB neden 18 Ağustos 2022’de referans faiz oranını 100 baz puan düşürerek %13’e indirdi? Bunun iktisadi bir izahı yok.

TCMB aynı zamanda 20 Ağustos 2022 günü kredilere uyguladığı zorunlu karşılıklar oranını da “0”a düşürdü. Aynı gün yayınladığı basın duyurusunda ise ticari kredilere %30 disponibilite oranı uygulanacağını bildirdi.

Oysa aynı TCMB faiz oranlarının düşürülmesiyle oluşan para genişlemesinin önüne geçmek için Nisan 2022’de TL cinsi ticari kredilere zorunlu karşılık uygulamasını başlatmıştı. İşe yaramadığını ise 3,5 ayda anlayan TCMB bu uygulamasına son vermiş ancak bu defa disponibilite aracını devreye almıştır.

Nedir bu disponibilite?

Türkiye’de bankalar “disponibilite” ile 1978 yılında tanışmakla beraber bir araç olarak yoğun kullanımı 1987 yılı ve sonrasında söz konusu olmuştur. Disponibilite esas olarak bankaların topladıkları mevduatın belli bir oranı kadar parayla hazine bonusu/devlet tahvili satın alarak merkez bankasına teminat olarak teslim etmelerine ilişkin bir düzenlemedir.

Özellikle 24 Ocak 1980 kararları sonrası, Türkiye’de finansal piyasaların gelişimini sağlamaya dönük faaliyetlerin bir parçası olarak Türkiye Cumhuriyeti hazinesi de finansman ihtiyacını para basma yerine borçlanmayla karşılama yolunu tercih etmişti. Bu vesileyle bir para politikası aracı olan Açık Piyasa İşlemlerinin (APİ) önünün açılması sağlanmaya çalışılmıştı. Hazinenin ihraç ettiği bu menkul kıymetlere talep oluşturmanın sağlanması için de disponibilite oranları %15 ila %30 civarında uygulanmış. Disponibilite uygulamasına AKP hükümeti döneminde Kasım 2005’te son verilmiştir.

AKP hükümetinin bilgisi dahilinde (talimatıyla olması kuvvetle muhtemeldir) TCMB tarafından 20 Ağustos 2022 günü yayınlanan Makroihtiyati Tedbirler Hakkında Basın Duyurusunda;

“….Yapılan değerlendirmeler neticesinde, 23 Nisan 2022 tarihli duyuruda belirtilen zorunlu karşılığa tabi krediler için:

  1. a) Yüzde 20 düzeyinde uygulanan zorunlu karşılık tesisinin, uygulamanın etkinliğinin arttırılması amacıyla bankalar için yüzde 30 oranında menkul kıymet tesisi ile ikâme edilmesi,

b) 30 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 29 Temmuz 2022 tarihine göre yüzde 10 kredi büyüme oranını aşan kredi tutarı kadar menkul kıymetin bir yıl boyunca tesis edilmesi,

c)Hariç tutulan kredi türlerinin harcama mukabili kullandırılmaması halinde menkul kıymet tesisine tabi olması

kararlaştırılmıştır. Ayrıca,

d) Tebliğ yayımı tarihinden itibaren 2022 yıl sonuna kadar kullandırılacak ticari nitelikteki kredilerde Merkez Bankası tarafından yayımlanan yıllık bileşik referans oranın

1,4 katı üzerinde yıllık bileşik faiz oranıyla kullandırılacak kredi tutarının yüzde 20’si

1,8 katı üzerinde yıllık bileşik faiz oranıyla kullandırılacak kredi tutarının yüzde 90’ı

nispetinde menkul kıymet tesis edilmesine karar verilmiştir.” Denilmektedir.

Buna göre 29.07.2022’den itibaren verilen kredilerin tamamı üzerinden 30.12.2022 günü %30 düzeyinde disponibilite tesis edilecektir. Yani verilen kredilerin %30’una denk gelen para ile devlet tahvili veya hazine alınıp 1 yıl süreyle TCMB’ye emanet edilecektir. Eğer bir bankanın kredi büyümesi %10’u aşarsa, bu durumda satın alınıp TCMB’ye 1 yıl süreyle emanet edilecek hazine kağıdı tutarı % 10 kredi büyüme oranını aşan kredilere eşit düzeyde yani bire bir olacaktır.

Öte yandan verilecek ticari kredilerin yıllık bileşik faiz oranı TCMB %13 referans oranının 1.4 katına kadar olursa disponibilite oranı %30 olarak (yani %10 daha düşük), 1.8 katını aşarsa bu sefer disponibilite oranı %90 olarak (%60 daha fazla) uygulanacaktır.

Bu disponibilite yükümlülükleri 30 Aralık 2022 günü tesis edilecektir.

Bununla amaçlanan nedir?

Elbette ilk amaç kredilerin genişlemesini önlemektir. Zira düşük faizle parasal genişleme sağlanırken bununla da genişleyen para arzının nötralize edilebileceği düşünülmektedir. İkinci olarak sanayici ve üreticiye verilecek faiz oranının düşürülmesini sağlamaktır. Üçüncüsü de hazine kağıtlarına yönelik talebi artırıp bu piyasada faizi düşürmektir.

Bunlar başarılabilir mi? Bunu elbette zaman gösterecektir. Benim görüşlerim ise aşağıdadır.

Mevcut durumda Türkiye’nin cari açık, bütçe açığı ve eksi düzeydeki TCMB net rezervleri gibi kırılganlıklarını düşündüğümüz zaman AKP hükümeti ve TCMB’nin bu uygulamasının başarı şansı çok ama çok düşüktür.

İlk hedef olan kredi genişlemesini önlemeye bakalım. Eğer bankalar mesela %80 ile kredi verirse; bu krediler bireysel kredi olursa %30 disponibiliteye tabi olacaktır. Ticari kredi olursa %90 disponibiliteye tabi olacaktır. Yani devlete de yaklaşık %18 faizle bir kredi verecektir. Ortalama getirisi de yaklaşık %50 olacaktır. Bunun getiri hesabı bankaları kredi vermekten caydırmayacaktır.

İkinci hedef doğrudan birinci hedefe bağlıdır. İkinci hedefin başarısız olması durumunda (ki olacaktır) sanayici ve üretici için kredi faizi düşmeyecektir.

Üçüncü hedef olan hazine borçlanma oranının düşürülmesine de etkisi neredeyse hiç olmayacaktır. Şöyle ki Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin ihraç ettiği eurobond (yabancı para tahvil) için ödediği faiz oranının %11 düzeyinde olduğu bu günlerde TL borçlanma faiz oranının düşmesi mümkün değildir. Zira böyle bir düşüş finansal iktisat teorisine ve risk-getiri analizlerine aykırıdır.

Bu analizler ışığında AKP hükümeti ve TCMB’ye önerim akıl ve bilime uygun ekonomi politikalarına dönmekten başka bir şey olmayacaktır.

21 Ağustos 2022

Prof. Dr. Mehmet Hasan EKEN

Türkiye Ekonomik ve Mali Araştırmalar Vakfı Başkanı

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler